Mardin’de Kadın Olmak !
Güneydoğu’nun efsane şehri Mardin’de, sonsuzluğun ıssızlığın simgesi, Mezopotamya ovasında
” KADININ ADI VAR”
Bir avuç mangal yürekli kadın güneydoğunun unutulmuşluğuna, savaşına, kavgasına, töresine kader demiyor çaresizliklere inat elele vermiş sessizce destan yazıyor.
Oralarda kadının adı “ÇATOM”…
Çatom, güneydoğunun kadınlarını çatısı olmuş Gap İdaresi Başkanlığına bağlı bir kuruluş. Köy köy dolaşıyorlar; kadına çocuğa şiddete, cinsiyet eşitsizliğine karşı halkı bilinçlendirmek, üretip kazanıp ayaklarının üzerinde durmalarını sağlamak sessiz çoğunluğun sesi olmak için kısıtlı olanaklarla adeta savaş veriyorlar.
“GAP’TAN TÜRKİYEYE MEZOPOTAMYA VE KADIN KAMPANYASI”
Gap Bölgesi Kalkınma İdaresi Başkanlığı katkılarıyla 9 Çatoma yayılan Mart-Haziran ayları arasında sanattan eğitime, bir çok etkinliği kapsayan kampanyanın, Mardin Medrese Gül Çatom Başkanı Dilek Sınavu’nun davetlisi olarak, Artuklu Üniversitesinde düzenlenen “Kadındır Eşittir” panelinde konuşmacı olarak bulunmanın ayrıcalığını ve mutluluğunu yaşadım. Yaşadığım şaşkınlıklar da cabası oldu…
İstanbul ‘dan Medeniyetler beşiği olarak tarihe geçmiş Mardin’e giderken ön yargılarım vardı;
Suriye sınırında savaşın tozu dumanı, terörün kanayan yaralarına karışmış karamsar bir tablo, törelerin, geleneklerin esir aldığı kadınlarımız, çocuk olmadan gelin olan kızlarımız, yüreğimde taş olmuş oturuyorlardı.
Çölde vaha gibi nefes olan ÇATOM un bu büyük kampanyası, Cemil İpekçi’den yıllarca Mardin’li yıllarının mutlu anılarını dinlemiş olmak, Dilek hanımın bu panelde bulunmamız için gösterdiği çaba içimi ferahlatan güzelliklerdi… Orada, kadınlar, çocuklar için bir çağlayan vardı ve ben orada bir nebze su olabilmenin ayrıcalığını yaşamanın umuduyla indim eskisiyle yenilenen görkemli, iki binasının yan yana durduğu Mardin havaalanına…
Evet bu şehirde yeniyle, eski iç içeydi. Yeni Mardin dedikleri ; geniş caddelerden geçerek geldiğimiz otelimiz kapalı açık yüzme havuzu, spa merkezi, şık dekorasyonuyla adına eklenen Elegans ekini fazlasıyla hak ediyor olsa da benim aklım şehrin yukarısında kalan dağa yaslanmış eski Mardin’deydi.
Panel günü belediye parkında çoluk çocuk neşe içinde rengarenk balonlar uçururken, ellerinde “KADIN HALKTIR HALK BURADA” , “DİRİL DİRİL ÖZGÜRLEŞ”, “KADIN KALKINMADIR” yazan pankartlarıyla kadınlarımız sesiz çığlıklarını tüm ülkeye duyurmaya çalışıyorlardı.
Artuklu Üniversitesinin 1200 kişilik konferans salonunu dolduran sorularıyla gerçek sorunları dile getiren, alkışlarıyla ilgileriyle çözüm arayışlarına sahip çıkan, tanrıçaların doğum yeri Mezopotamya’nın kadınları bir kez daha kadın olmanın gücünü hissetmemi sağladılar.
“KADINDIR EŞİTTİR” panelinin en önemli erkek desteği ise yine Mardin mülki amirlerinden geldi.
Vali, kaymakam, belediye başkanı, devlet hastanesi baş hekimi, Artuklu üniversitesi rektörü, Gap Kalkınma idaresi yetkilisi, emniyet müdürü, konuya duyarlılıklarını gösterip bini aşkın ÇATOM destekçisi kadın arasında yerlerini aldılar.
Konuşmama, “Ben buraya size yaşadığınız şeyleri öğretmeye değil . Yaşadıklarınızı, sorunlarınızı çözüm ne olmalı sizden öğrenmeye geldim” diye başlamıştım. Ve aynen öyle oldu bu şehirden buranın insanından çok şey öğrenerek döndüm İstanbul’a…
MARDİN’İ GÖRMEDEN ÖLMEK BU HAYATTAN BİR EKSİKLE GİTMEKTİR
Mardin için, ’Duvarlarında tarihin fısıldaştığı şehir’ diye boşuna dememişler. Asurlardan kalma yapıların içinde kiliserlerle, camilerin kucaklaştığı. Süryani, arap,Türk müziğinin nağmelerinin sokaklarda dolaştığı.
Her girdiğin dükkanda mırralar, çaylar ikram edilen. Mezelerin, etlerin en alasını müthiş bir nezaketle geleneksel şıklıkla sunarlarken ‘acaba ne kazık yerim?’ diye düşünmediğin.
Japonu,Fransızı, Amerikalısıyla selamlaştığın caddelerde gece yarıları yan gözle bile bakılmadan dolaştığın medeni bir şehirde ülkenin boğucu havasından kurtulup dağından ovasından insanından tertemiz bir havayı içime çektim.
Tabii ki bu ; Bir anlık umut, bir anlık nefeslenmekti…
Mardin’in genç ve sosyal valisi Ahmet Cengiz’in paneldeki kısa konuşmasında üstüne basa basa; ”Bazılarının gözü sizin çocuklarınızda. Çocuklarınıza sıkı sıkı sarılın, çocuklarınızı kimseye kaptırmayın, sahip çıkın” sözlerinin ülke gündeme gelmesiyle kazandığı anlam.
ÇATOM ziyaretinde evinde işini çabucak halledip oraya üretmeye, çalışmaya koşan kadınlarımızın Anadolu kadınına özgü bir dirayetle “bizde çocuk gelin falan olmaz bizim buralar farklıdır. Mutluyuz biz” derken bir taraftan da “eğitim, eğitim diyorlar da çocuklarımızı okutuyoruz sonra hani iş?
İş bulmaya, gurbete çekip gidiyorlar. Evlatlarımıza hasret kalıyoruz” sitemine suskun kalışım.
Mardin’den gelenin olmazsa olmazı poşim boynumda, dayanamayıp eşe dosta aldığım kahve fincanları, kahveler, çaylar patlamak üzere olan çantamda havaalanında uçağa binmeyi beklerken bu kez hava limanı sorumlusunun odasında çayla ağırlanıyoruz…. Misafirperverlik ve sohbet her yerde.
Gazeteci olduğumu öğrenen havaalanında bir bey, boynuma doladığım poşiye takılıyor “bizim poşiler İstanbul’da Nişantaş’da pek modaymış öyle mi?” diye soruyor ve müstehzi gülümseyerek devam ediyor. ”Bu poşileri taktılar diye benim anam babam hapis yattıllar. Madem gazetecisin git bunları da yaz” …
Her gülümsemenin derininde bir acı… Her sohbetin bir alt yazısı var…Bu hay huy da derindeki acıları görüp, alt yazıları okuyabiliyor muyuz? Yoksa sorun sandıklarımıza çare ararken iyi insan olduğumuzu sanıp kendimizi mi avutuyoruz !!!
Ruhumda fırtınalar…Kafamda deli sorular ……..