İç İçe Geçmiş Hikayeler
MATRUŞKA
Her şeyi bilen bir dostum var. Çok şanslıyım, şükrediyorum.
Hem çok gezmiş hem de çok okuyan. Hem yorumlayan hem sorgulayan hem de düşünebilen. Eğitimini yurt dışında yapmış. Bu öz güven, bazen bana, acaba yurt dışında yaşamasından mı kaynaklanıyor diye düşündürse de cevabım hemen hayır oluverir. Onun bu bilmişliği, tamamen entelektüel kimliğinden ve birikimindendir. Uzunca yıllar siyaset yapmış, dış ilişkilerde ülkeye artı puan kazandırmış, aslında bir çevre bilimci ve mimar.
Kendisiyle ayda bir ya da iki ayda bir boğaz sohbetlerimiz olurdu. İstanbul aşığı ama Ankara’da yaşıyor bu değerimiz. Sohbetlerimiz dört beş saat sürerdi. Hoş iki üç yıldır, bu sohbetlerden mahrumum. Bu günlerde sadece telefonda görüşebiliyoruz. İçinden çıkılmaz, kafamın takıldığı her konuyu kendisiyle konuşabiliyorum. Adeta hiçbir şeyi atlamamak için. Bilmediğim konuyla ilgili, bir bulmaca gibi sadece bilmediğimin kaç harfli olduğunu ve hangi harfle başladığını söyler doğru cevabı hemen alıveririm. Kendisine inanır ve güvenirim. Çünkü o benim çok kıymetli dostumdur.
Bir sohbetimizde Matruşkaları konuşmuştuk. “Hepsi demişti ayrı birer hikâye anlatır. Matruşka devam eden bir neslin simgeleridir. Geçmişi, geleceğe taşıyan bu tahta bebekler, Rusya’nın köklü temsilcisidir”
Rusya hep dikkatimi çekmiştir. Rusya’yı çok görmek istiyorum. Henüz gitmedim. Sadece “Sarp Sınır” Kapısından Gürcistan’a kadar gidebildim. Rusya federasyonunun dağılması ve komünizmin çökmesi ile ortaya çıkan bavul ticareti, beraberinde eline bavulunu alan Rus vatandaşların, bavullarından çıkardıklarını Trabzon’da satıp, boşalan bavullarını da Türkiye’den aldıkları ile yine o bavullarına yerleştirip, memleketlerine geri dönmesiyle sonuçlandı. Gümrüksüz ve vergisiz. İç piyasımızı hareklenip, Trabzonlu-Natasha beraberlikleri ve evlilikleri ile de dış ilişkilerimiz oldu.
O zamanlar hemen hemen birçok Trabzonlunun ve Rizelinin evinde rengarenk Matruşka olurdu. Benim de odamda, masamın üzerinde, her gün tozunun alındığı Matruşkam vardı.
Düşününce aslında Matruşka toplumsal hafızımıza da katkı sunuyor. Bugün siyasetçisi, bürokratı, gazetecisi, sanatçısı, dincisi, laik olanı… Matruşka gibi iç içe geçmiş, açtıkça kimin ve neyin çıkacağı belli olmayan bir ilişki ağı içinde. Kim neyi doğuruyor, hiçbir zaman anlamıyoruz.
Evet bavullarımız, hayatımızın kaç kilo olduğunu sorgulatıyor bugün?
Yapılan tüm bu yanlışlıkları o bavullara koysak taşıyabilir miyiz?
Haksızlıklar, kötülükler, yalanlar Matruşka gibi yer kaplamaz mı?
Oysa hepimizin içinde saklı olan bir de “gizli bavulları” vardır.
İçinde hüzün, pişmanlık, umut, suçluluk, sevinç, hırs, ego, kötü insanlar ve daha nicelerini biriktirdiğimiz bavullar.
Beynimizin arşiv bölümünde saklı olan sırlarımız gibidir bu bavullarda.
Bugünlerde bavullardan, saklı seçilmişler seçilip ortaya yayılıyor.
Bavulun kapağı artık kapanmıyor. Çünkü bir kere açıldı. Pişmanlıklar bavula sığmaz. Böyle ortaya yayılıverir.
Pazar günü “İtirazım Var “diye bir film izledim. Filmde bir replik bu yazının kısa bir özeti gibi adeta. “İnsan sadece suçluysa kaçarmış. Suçlandığı için kaçarmış. Ama bir kere kaçmaya başladıysan, bir şeyleri de muhakkak kaçırırsın elinden. Bazen gençliğini, bazen geleceğini, bazen de aklını. Fakat işin en güzel tarafı bundan sonra başlar. Çünkü aklını kaçırınca, korkularından da kurtulursun ve bu seni özgür kılar. Çünkü sadece korkaklar kendi akıllarına güvenir. Ve bütün korkaklar hakikatin esiridir. Oysa hakikat akılla ve başka bir şeyle kavranılmaz.”
Tıpkı Nasrettin Hocanın fıkrasında ki “hiçlik” makamının verdiği ders gibi. Ahh! bir anlasak, işte o zaman bavullara gizleyeceklerimiz de olmaz, matruşkalar gibi de gizlenecek kutular aramayız. Kıssadan hisse işte!
Havva Lakutoğlu / 2021