Herşey Bir Rüyayla Başladı. Şimdi O Rüyaları Süslüyor
RÖPORTAJLARIN DİVASI
AYŞEGÜL EKİNCİ
HERŞEY BİR RÜYAYLA BAŞLADI. ŞİMDİ O RÜYALARI SÜSLÜYOR…
Teybimi açmışım, dünyayı konuşturan gazeteciyi konuşturabilecek miyim bakalım kuşkusunu yaşarken, Ayşegül Ekinci “Sondan, başa gitmeyi ya da tam tersini severim” dedi. Ve, dokuz yaşında gördüğü rüyayı anlatmaya başlıyordu ki, “Freudyen” yaklaşımla, sohbetimiz daha başlangıçta “Şu koltuğa uzanır mısın? Çocukluğuna gidiyoruz” kaynaşma noktasına ulaştı…
Çocukluğa uzandığımızda bale, resim, şiir, küçücük yaşta alınan ödüllerle kendini “Güzel sanatlara düşkün bir çocuktum” diye anlatırken, karşımda pilili eteği, kalın çorapları, makyajsız yumuk gözleriyle adeta bir kız çocuğu, usul usul konuşuyor…
“Çocukken, sanatsal yönüm kadar matematiğimde iyiydi”. İki çocuklu çekirdek bir aileydik. Ağbim, UFO’ları araştırır, teleskoplarla uğraşırdı. O, Tıp Fakültesi’ni bitirip cerrah oldu. Ben de Endüstri Mühendisi. Ama kabıma sığamadığımdan gazeteciliğe uçuverdim”…
Seni uçuran çocukluğunda gördüğün, hayatını yönlendiren o rüya neydi ?
“Dokuz yaşında gördüğüm o rüyada, Hazerfan Çelebi olmuşum uçuyorum. Uçuyorum ama dünyanın üzerindeyim ve ülkeden ülkeye uçuyorum… Ter içinde uyandım ve bunu istiyorum dedim…’ Rüyanın gerçek olmasını’!..
Şaka gibi. Dokuz yaşındaki bir çocuğun rüyasına, her annenin yapacağı gibi benim de annem gülerek karşılık verdi. Ama ben o gün kafama koymuştum, “Dünyaya açılacağım ve asla Türkiye ile sınırlı kalmayacağım” dedim.
Bu bir çocuğun rüyasıydı… Evet rüyaydı …
Rüyalar gerçek olur mu?
Bunun cevabını Ayşegül Ekinci rüyaları süsleyen bir kariyerle veriyordu…
O, dünyanın dört bir yanında, iç savaşların yaşandığı Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde savaş muhabiri olarak Türkiye’nin önemli yayınlarını temsil eden ilk kadın dış haberci oldu.
Ekinci, kırmızı halıda dünya starlarıyla yürüyor. Benazir Butto, Tony Blair, Angelina Jolie, Rihanna, Bernie Eccleston, Daniel Craig, Sarah Ferguson, Naomi Campell, Sarah Jessica Parker, Jeff Bridges, Kim Catrall, Rıfad Esad, Margareth Thatcher, Russell Crowe, Denzel Washington, Jennifer Aniston, Hugh Grant, Hugh Jackman, Julian Assange, Leonardo Di Caprio, George Clooney, Gerard Butler ve son olarak Profesör Stephan Hawking röportajlarıyla “RÖPORTAJLARIN DİVASI” olarak anılmayı hak ederken; Türkiye’de röportajları kadar güzelliği, dünyanın ünlü erkeklerinden evlilik teklifi alıp almadığıyla konuşulur oldu…
Herşeye tersten başlarım diye usul usul çocukluğundan anlatmaya başlayıp savaşlardan, aşklardan, sırasını bekleyen Barak Obama’ya bir dünya turu attırıp, sıra objektiflerin karşısına gelince, kız çocuğu görünümünden bir afeti devran çıkarınca, beni de ekibimizi de bir güzel uçuruverdi…
Dünya starlarını konuşturan gazeteci ilk kez, rüyalarıyla, gerçekleriyle KADINCA’ya konuştu ve objektiflerimize çocukluğundan bugüne taşıdığı artistik yanıyla bir Hollywood starı sundu…
Erkek egemen ülkemizde, kariyeriyle ürkütücü, kadınlığını, dişiliğini gizlemeyen pervasızlığı ile büyüleyici, daha çok konuşulacak olan AYŞEGÜL EKİNCİ 35. Yılında her şeye rağmen yayında kalmaya direnen KADINCA DERGİSİ’nin simgesi oldu…
Bir söyleşiyle, rüya gibi bir yolculuğa çıkıp uçmaya var mısınız?
Rüyanız gururunuz olabilir…
Dayatmalara, çaresizliğe, umutsuzluğa inat, kadın olmaktan gurur duymalıyız, kadınlığını kaybetmeden direnen başarılı kadınlarımızdan gurur duymalıyız ki; umudumuz, geleceğimizin yaratıcısı, kadınlarımız dünyanın dört bir yanında bayrağımız olsunlar tıpkı AYŞEGÜL EKİNCİ Gibi…
ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ NERE GAZETECİLİK NERE?
İSTANBUL NERE LONDRA NERE?
O.D : Yeni ufuklar, yurt dışı tahsili her gencin hayalidir. Sen, bu hayali nasıl gerçeğe dönüştürdün
A.E : Bence her kadın/erkek temelde hem aynıdır, hem de birbirinden farklıdır. Hepimiz evrenin, kozmosun bir parçasıyız. Bu yüzden içimizde hem aynılık hem de farklılık var.
Çizgi üstü şeyleri seviyorum. Üniversiteyi bitirince buralardan gideceğimi biliyordum ama nasıl olacağını bilmiyordum. Son sene, İngiltere’de Yüksek Lisans yapmaya karar verdim. İngiltere’ye ilk gidişimde, İngiliz bir ailenin yanında kaldım. Meditasyon yapan ilginç bir aileydi. Kendilerine ait reklam ajansları vardı. Üç çocukları olan, kedilerle, köpeklerle, tavus kuşlarıyla yaşayan bir aile. Tam da bana göre dedim. Ve, onlardan çok şey öğrendim.
DÜNYA STARLARINA İLK ADIM TONY BLAİR’LE KADER BULUŞMASI
Buraya kadar olağan bir üniversiteli macerası.Ya sonra, gazetecilik, dünya starlarıyla röportajlar!
Gazetecilik tesadüfen başladı. İdeal olarak, kendi mesleğimle ilgili bir şey yapmak istiyordum. İngiltere’ de, İşletme Mastırı okudum. Okulun bitmesine az bir süre kalmıştı ki, Hürriyet Büro’suna gitmem hayatımı değiştirdi. O gün, devrin Başbakanı Tony Blair’ın manifesto toplantısı var. Bana ‘sen de gelir misin?’ dediler. Elime, bir tane Hürriyet gazetesi aldım, bir de fotoğraf makinası tutuşturdular. Oraya gidildi ve herkes bir yerlere dağıldı. Tüm dünya basını orada. Bir baktım, Tony Blair eşiyle birlikte geldi. Ben de hemen yaklaşıp, ‘fotoğraf çekebilir miyim’ dedim?
Tony Blair ‘tamam’ dedi; Çektim, olmadı ikinciyi çektim yine olmadı. Espri yaptı ‘üçüncüye de çekemezsen ben sana artık ne desem’ dedi ama, ben üçüncüyü de çekemedim. O sırada ter içindeyim. Kader denen bir şey var. Üç tane fotoğraf çekmeye çalış, çekeme. Sonra Tony Blair, beni yanına çağırdı. Dikkatini çekmişim. Öğrenciyim belli. ‘Sen nerelisin’ dedi. Tabii, öğrenciliğin verdiği rahatlıkla, ‘tahmin edin’ dedim. Blair ‘Fransız, İtalyan’. ‘Hayır’, dedim. Türk olduğumu bir türlü tahmin edemiyor. Ben de şımarıklıkla ‘Aşk olsun Türk’üm anlamadınız mı?’ diyerek, yanımdaki Hürriyet gazetesini çıkardım. “İşte bu, Hürriyet gazetesi. Türkiye’nin en çok okunan gazetesi”.
Biz böyle ayaküstü 20 dakika konuştuk. Bu röportaj değil, ayaküstü konuşma gerçekten. Bu arada Tony Blair ile konuşurken herkes fotoğrafımızı çekiyor. Farkediyorum. Flaşlar patlıyor. Konuşma bitti. Orada bulunan basın mensupları, foto muhabirler benim kim olduğumu sordu. Ertesi gün nerdeyse tüm İngiliz basını; Times, Daily Mail aklına ne gelirse kapağında ben ve Tony Blair’in fotoğrafı. O fotoğraf Hürriyet’e de gönderildi. Ve, ben böylece yıldırım hızıyla Hürriyet muhabiri oldum. ‘Arkadaşımız Ayşegül Ekinci Tony Blair ile röportaj yaptı oldu‘ oldu. Hiç aklımda yokken, Hürriyet muhabiri oluverdim. Ailem şok oldu, ben İngiltere’de okuyorum, ailem de beni bir gün Hürriyet Gazetesi’nin kapağında görüyor. Neler olduğunu sordular, ben de ‘Bilmiyorum’ dedim.
ÇOK CİDDİ RİSK ALDIM… BAŞARDIM
Tesadüfler ve şansı, büyük bir başarıya taşıman bu kadar kolay mı oldu?
Kolay olur mu hiç? Ciddi bir emek, uğraşı, neredeyse, ilmik ilmik örülen bir kariyer var. Tesadüfler mutlaka vardır ama hayat tesadüflerle dolu zaten. Bir de ben risk almaktan kaçınmam !
Blair’den sonra yaşadığım ikinci önemli olay, bir muhabir için oldukça önemli bir olay. Hafız Esat ölmüştü. Hafız Esat’ın, sürgünde ki abisi Rıfat Esat‘ın kimse nerede olduğunu bilmiyor. Hafız Esat vefat edince gözler Rıfat Esat’a ve oğlu Somer‘e çevriliyor. Dünya basını, ‘sürgündeki Esadlar, Suriye’ye dönecek mi dönmeyecek mi’ merak ediyor. Bu arada, MBA yaptığım için çok geniş bir çevrem ve network’um var. Bu sayede, Rıfat Esat’ın ve Somer Esat’ın izini buldum. Aradaki kişi, bana ‘röportaj yapmak ister misin?’ deyince, ‘Elbette’ cevabını vererek, kendimi ikinci çılgınlığın içinde buluverdim.
İspanya’ya gittik. O sırada, gazetede Esadlar’la röportaj yapacağıma kimse inanmamıştı ama aldığım risk beni İspanya’ya sürükledi. Ve o dönem oldukça ses getiren bir röportaj yaptım. Çok güzel bir iş oldu gerçekten. Sonra da, bana CNN Türk Londra Temsilciliği teklif edildi, tabii ki kabul ettim. Böylece hem Hürriyet Gazetesi Londra Büro’da editör, hem de CNN Londra Temsilcisi oldum.
Tesadüflerin gözü çıkmış da! Senin, gazeteciyim artık dediğin iş hangisi oldu?
Bu işler Türkiye’de büyük patladı. Herkes kim bu kız diyor. Sonraki ciddi iş ise, Leeds olaylarını hatırlar mısın? İki Leeds United taraftarı, Taksim’de döner bıçağıyla öldürüldü. Rövanş maçı Leeds’de oynanacak. Ben de artık CNN Türk Londra Temsilcisi’yim. Tüm Türk basını Leeds’e geldi. Başbakanımız da orada. Orada, Leeds United’ın kampına Fransız gazeteci olarak girdim ve Leeds United’in Direktörü David O’Leary ile röportaj yaptım. Kimse Türk olduğumu anlamadı. Bu özel röportajım ile CNN Türk’e, tabiri caizse diğer kanallara haber atlattım. İlk canlı yayınımı, CNN Türk ekranlarından, yine apar topar yaptım. Leeds United-Galatasaray maçındaki ilk canlı yayınımda, Türk basınının bütün büyük isimleri Uğur Dündar, Ertuğrul Özkök, Güneri Civaoğlu, Oktay Ekşi vardı.
KENDİNE GÜVENMEZSEN HAYALLERİN DE, HAYAL OLUR
Arkanda sağlam kurumlar olmasının avantajı vardır
Türkiye’ de olsam tamam. Yurtdışında, Türkiye’deki basın mecralarını pek tanımazlar. İngiltere’de gazetecilik yapmak hiç kolay değil, ciddi rekabet var. Ve, siz bir yabancı gazeteci olarak bu işleri yapıyorsunuz. Ben, İngiliz Gazeteciler Cemiyeti üyesiyim. İngiltere Gazeteciler Cemiyeti, dünyada en seçkin basın kurumlarından bir tanesidir. Ve oranın basın kartını taşımak oldukça değerlidir.
Şimdi gençler bu röportajı okuyup bizde bir gidelim bakalım şans bu bize de çıkabilir derslerse!
Tony Blair, Leeds olayları, Rıfat Esat röportajlarının şans olması, tesadüf olması mümkün değil tabii ki. Ama, bu önemli özel haberlerimin hemen ardından Küba’daki Guantanamo Askeri Üssü’ne girmem, çok ses getirdi. Guantanamo özel haberi, benim kariyerimin dönüm noktası oldu. İngiltere’deki gazetecilik hayatımda, bana daha saygı duymaya başladılar. Gençler hayallerine kavuşmayı denesinler tabii ama şanstan önce kendilerine güvensinler…
HERŞEYİ KENDİM ORGANİZE EDİYORUM
Ve Hollywood ünlüleri hatta en son Stephen Hawking
Dünyanın tanınmış kişileriyle röportaj yapıyorum; Türkiyeye gelen ünlüler genellikle ajanslar kanalıyla geliyor. Ajansla geldiği için, ajans burada üç-dört mecrayı organize ediyor. Orada, zaten ortaklaşa anlaşmalı bir konsept çekimi ve röportajı yapılıyor. Bu bazen bir reklam kampanyası içinde olur ya da tanıtım. Ben ise bu özel röportajları, bir dış haberci ve Türk gazeteci olarak yurtdışında yapıyorum, herhangi bir ajans organize etmiyor. Tüm röportajlarımı kendim organize ediyorum. Ulaşılması zor ve çelişkili yüzlerle konuşmayı tercih ediyorum. Mesela Stephen Hawking. Dünyada onu merak etmeyen kişi olmadığını düşünüyorum. Rihanna, Naomi Camphell, Hugh Grant, Daniel Craig …
GÜZEL KADINSAN YAPTIĞIN İŞLERİ GÖRMEMEZLİKTEN GELİYORLAR
Ünlü mü önemli mi olmak? Ülkende kadınlığın, güzelliğin işinden daha çok konuşuluyor
Yaptığım haberlere bakılırsa, çoğu dünya gündemine düşen, araştırmaya, kuvvetli bir saygınlığa dayalı işler. Dünyada, bu tür haberleri yapmak pek kolay değildir. Tecrübeniz, saygınlığınız ve güvenirliliğiniz olması gerekir.
Türkiye’de, kadın ayrımcılığını da kategorize etmemek gerek. Ayrımcılığın kendi içinde görülmeyen kodları da var. Yalnızca doğuda, kırsalda yaşayan kadına şiddet uygulanması değil, aslında kentte de kariyer yapan kadına karşı da ayrımcılık var. Kadının kariyer süresi içinde her ne kadar gelişmiş, entellektüel alt yapısı olsa da eğer onu normalden farklı kılan ne bileyim, fiziksel özellikleri varsa, sen buna güzellik diyorsun, teşekkür ederim ya da ciddi bir eğitimi, altyapısı ya da hepsi biraradaysa. Bunlar sana geri dönüyor. Bir şekilde insanları rahatsız ediyor. Yaptıklarınız görmemezlikten geliniyor. Tüm bu zor işleri bir erkek yapmış olsaydı el üstünde tutarlardı. Bununla birlikte çok saygı duyan insanlar da var. Söylediklerim her sektör için geçerli.
ARKAMDA KİMSE OLMADI ÖNÜME GEÇEN DE HENÜZ YOK!
Erkekler bir kadının başarılı olmasını çekemiyorlar, karalamaya mı çalışıyorlar?
Bunu sadece erkekler değil kadınlar da yapıyor. Şimdi Türkiye’de kadın olmakla, dünyada kadın olmak diye bir şey var. Hem dünyada hem Türkiye’de kadınım. Üstelik gazeteciyim.
Bu nasıl bir fark yaratıyor!
Dünyada nereye gidersem gideyim büyük saygı görüyorum. Allah’a çok şükür elim yüzüm düzgün. Bu tabii ki artı puan. Ama ruju fazla sürmem, saçımı açmam, topuz yapmam, saçımın uzun ya da kısa olması görsel olarak karşı tarafın hoşuna gidiyor olabilir, ama bu eleştiri sebebi hiçbir zaman olmaz. Çünkü haber her zaman önde gelir.
Türkiye’de kadınsan, başarılıysan hep arkanda birilerinin olduğu konuşulur.
Benim meslek hayatıma gözatan bir insan benim nasıl bir mücadeleyle kariyerimi sağlam taşlar, tuğlalar üzerine oturttuğumu görür. Tırnaklarımla bir yere geldiğim çok ortada…
Böyle bir şeyle savaştın mı?
Savaştım tabii ki… Türkiye’de güzel kadın olmak Suç!
Aynen suç. Dünyada güzel kadın olmaktan daha zor ve suç. Senin yaptıklarını, eğitiminle, tecrübenle, birikiminle değil saçının uzunluğu, yüzün, bedenin ya da başka şeylerle değerlendiriyorlar.
KIRMIZI RUJUMU DEĞİL İŞİMİ KONUŞUN
Bence bir kadın kariyer uğruna erkekleşiyorsa bu kadınca bir başarı değil!
Ama biz nedense bu iki ayrımı, konsepti farklı göremiyoruz. Erkek gibi kadın ne demek mesela? Kadın gibi erkek hakaret de, erkek gibi kadın iltifat olarak algılanıyor.
Kadın gibi kadın olsun, adam gibi adam olsun
– Aynen… Erkeği, kadınlaştırmayalım. Kadını da erkekleştirmeyelim. Birisinin bana erkek gibi kadın demesinden gurur duymalı mıyım? Yoo… Kadın gibi kadınım. İnsanlar şaşırıyor. Bir programa çıkıyorsun, kırmızı ruju biraz fazla kaçırıyorsun eleştiriliyorsun. Hemen ’Ayşegül Ekinci’nin dünyanın bu kadar starıyla röportaj yapabilmesinin sırrı kırmızı dudaklarına indirgeniyor. Savaş bölgelerini bir kenara bırakalım, Rihanna’dan tut da Hugh Grant’a, Daniel Graig’e, Stephen Hawking’e kadar, dünyada röportaj yapmadığım kimse kalmadı. Bu röportajlar benim kırmızı rujum sayesinde olabilir mi? Mümkün mü?
Angelina Jolie’nin estetikçisiyle röportajın var senin dudaklara dokunuşu var mı?
Hiç yok…Hatta çocukluk fotoğrafları twitter, facebook da paylaşmayı düşündüm. Böyle bir noktaya getiriyorlar. Ama dudaklarım Tanrı vergisi, doğuştan. Herhangi bir yapay bir madde ilave etmeme gerek yok! Ruju biraz kalın sürüyorsun kalın gözüküyor; az sürüyorsun ince. O kadar
İŞİMİ YAPARKEN “SEKS”İ OLMAYAN BİR KADINIM
Röportaj sırasında kırmızı rujundan etkilenenler oldu mu?
Olmuştur tabii ama saygı çerçevesinde kalmıştır.
Dünya kadınlarının hayran olduğu starlar bu adamların içinde seni etkileyen olmadı mı?
Orada öyle bir kodlamaya giriyorsun ki; haber her şeyin önüne geçiyor. Çok önemli mecralarda bulunduğun için iç geçirme gibi, en ufak bir şey olamaz. Sonuçta ben Türkiye’yi temsil ediyorum. Ayşegül Ekinci, dünya haberciliğinde “seks”i olmayan kadın.
TÜRKİYE’NİN AYŞE’Sİ DE OPRAH’I DA DEĞİLİM
Kariyerinde doyum noktası mı yoksa başka hedeflerin var mı?
Şöyle cevap vereyim: Son üç ayda Russel Crowe, Denzel Washington, Mark Walhberg ve Jennifer Aniston ile röportaj yaptım. Bu isimler yalnız Türkiye’de değil dünyada da gazetecilerin rüyası. Russel Crowe ile Gezi Olayları’nı konuştuk. Arkasından ABD’de Denzel Washington ile buluştuk. Sonra da, erkeklerin rüyası Jennifer Aniston… Öyle isimler ki… Yurtdışında, aynı sizin dediğinizi söylüyorlar. Türkiye’nin Oprah’ı.
Türkiye de önemli bir dış haberci olabilirsin ama ülkenin meşhur Ayşelerinden Değilim.
Evet, dünya çapında işler yapıyorsun ama orada da bir Oprah değilsin.
İkisi de değilim. Benim için şöhret popülarite önemli olmadı hiçbir zaman. Sokağa çıktığımda 10 kişiden 8’inin ‘aaa… bu Ayşegül Ekinci’ demesi benim için popüler olmak değil. Önemli olan, yaptığım işlerin kaliteli olması, kaliteli bir okuyucu kitlemin olması ve yaptığım haberin doğruluğundan, tarafsızlığından, kesinlikle ve kesinlikle taviz vermemek. Bunun içine dış haber de girer. İç haber de!
ŞU AN HAYALİM OBAMA VE TAYYİP ERDOĞAN
Örnek aldığın gazeteci kim oldu ya da var mı?
Rahmetli Mehmet Ali Birand’ı örnek aldım. Kendisi de ‘kadın olarak benim janrımdan sen varsın’ diyordu. Vefat etmeden önce bir program konusunda konuşuyorduk. Döneyim mi dönmeyeyim mi düşünüyordum. O da diyordu ki ‘çok iyi bir gazetecisin. kararsızlığın senin kararın olmalı.yani karar vermelisin. Orası mı burası mı?’ O da yıllarca Belçika’da kalmış. Türkiye’ye döndükten sonra belki de ‘M.Ali Birand olmuş’. Benim tarzımda, yurtdışından bildiren bir kadın gazeteci yok. Ayşegül Ekinci’nin Londra’dan, Pakistan’dan Fransa’dan bildirmesi, haberci olarak dünyada sıcak haberin olduğu yerde olması önemlidir… Belki Ayşegül Ekinci’nin fiziği bunun önüne geçiyor ama ben bunu özellikle yapmadım. Yapmak istesem çok daha önceleri yapabilirdim aslında.
Röportaj yapmayı hedeflediğin, zorlandığın bir isim var mı?
Ukalalık olacak belki ama, öyle bir isim yok… Dünya da bir Barak Obama kaldı. Türkiye’de de bir tek başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’la dış haberci gözüyle her konudan, samimi bir röportaj yapmak isterdim. Kendisiyle, İngiltere’de, Almanya’da, Danimarka’da biraraya geldik, röportaj yaptık, konuştuk. Ama, meselelere farklı açıdan bakabilmek başka.
BİZİM SEKTÖRDE İŞİN ŞOVUNA KAÇMADAN PARA KAZANILMAZ
Birand’ın dediği kararsızlığın hala geçerli mi dönmek ya da oralarda kalmak
Dünya çapında oldukça sağlam bir haber networkum var ve ciddi bir portföyüm var. Yurtdışında da kurulu bir düzenim var ama bana çok cazip gelecek, kafamı karıştaracak bir proje/teklif gelirse neden olmasın?
Çok fazla Türkiye’ye yerleşmeyi düşünmüyorsun?
Bana cazip gelen bir şey olursa olabilir.
Maddi şartlar mı ?
Türkiye’de özellikle bizim sektörde işin şovuna kaçmadan para kazanılabiliyor mu?
Seni buralara sürükleyecek şey aşk olabilir mi?
Güzel bir yerden yakaladın beni. Hiç aklımda böyle bir şey yoktu. Şu an hiç bilemiyorum. Büyük konuşmayı seven birisi değilim.
AŞK HAYATIN RİTMİNDE DANS ETMEKTİR
Fotoğraf çekiminde 4 erkek tiplememizden Romantik,sportmen,rocker,evlenmek isteyen,hangisi senin erkeğin?
Bu 4 erkeğin karmasından oluşanı alabilir miyim lütfen?..Var mı?
Ömür boyu bekar kalmayı düşünüyorsun galiba!>
Tabii ki hayır, işim çok önemli, gazeteciliği çok seviyorum. Hayatın ritminde dans edebildiğin kişi çok önemli. Kuvvetli bir iletişim varsa iki kişinin her şeyi hayatın akışına uydurabileceğini sanıyorum. Bir arayış değil,denk gelme sorunu. Evren bizi buluştursun diyorum.
MATRUŞKALAR İÇİMDE HEPSİNDE BİRAZ BEN VAR
Türk erkeği mi yoksa bir yabancı mı tercihin olur
İngiltere’de yaşasam bile bir Türk Kadını olarak dikkatliyim. Demek ki genetik kodlamam da gizli baskı var. Özgürlük aslında kadının içinde olmalı. Bırakın kadın kadın gibi, erkek erkek gibi olsun. Türk olmasını tercih ederim. Ruh eşim karşıma çıkarsa evlenip aşkla çocuk yapmak isterim.
Fotoğraf çekiminde 4 ayrı kadındın bunlardan hangisi sensin?
Kadınca’yla farkındalık yaratmak istedik. Aslında altı kadın oldum ama 66, 600 kadın var, Matruşkalar içimizde. Hepsinde biraz ben var. Türkiye’nin en eski kadın dergilerinden bir tanesi. Hepimiz, erkekler, kadınlar, Kadınca’ya bulaşmışızdır. Türkiye geçmişinde Atatürk kadına hak ettiği değeri vermiştir. Kadınca’da kadın meselelerine her zaman sahip çıkan bir dergi olmuştur. Bu çağda kadın haklarında daha ileride olmamız gerekirken maalesef gerideyiz. Türkiye’de kadın özgür gibi görünse bile bastığı yere hep dikkat etmek zorunda.