ERKEKLER YAKIŞANI YAPSIN

“Ormanda sincap, maymun, aslan içiyormuş. Aslan:
- Kusura bakmayın benim eve gitmem lazım, geç oldu demiş.
Maymun dalga geçer bir ifadeyle:
- Nasıl olur! Sen ormanlar kralısın. Karından mı korkuyorsun? Neden böyle erken erken eve gitmek istiyorsun?
Aslan maymuna dönüp kükreyerek:
- Bizi evde senin gibi maymun beklemiyor. Aslan bekliyor aslan” demiş.
Bu bir fıkra ama verdiği mesaj, evde bekleyen bir Hanımın olduğudur. Ve saygı duyulması gereken olduğudur.
Töremizde kadın hanların hanımıdır.
Kadın evin ocağıdır.
Türklerde kadının değeri çok fazladır. Kadın bir kıymettir. Her nedense son dönemde, içimize sızan Araplardan mı? Yoksa Arap hayranlığından mıdır bilinmez ama kadını cariye, köle gibi göstermeye çalışılıyor.
Bugünlerde love story ve Sanık filmi arasında sıkışıp kaldık.
Bugünlerde şiddet ve tacizle boğuşur olduk.
Bugünlerde sus ve giyme sözleri arasında kaldık.
Bugünlerde imam ve erkeklerin iki dudağı arasında boğulur olduk.
Bugünlerde kız çocukları evlilik için verilen fetvalarda dokuz yaş ve on bir yaş arasında kaldı.
Bugünlerde kalp kırıklığı ve sevgisizlik yaşar olduk.
Bugünlerde hep gözyaşı ve hüzün yaşar olduk.
Bugünlerde “tavuklara zorla horozluk yaptıramazsınız” deyiveren ve İstanbul sözleşmesine karşı olduğunu belirten bir canlının Horozluğuna şahit olduk.
Bugünlerde yavru bir köpeğe tecavüz eden bir mahlukatın, sapıklığını hayretler içerisinde izleyen olduk.
Artık hayatımız o kadar ağır ki, yükümüzü taşıyamaz olduk.
Nefsini terbiye edemeyen varlıkların dünyasında, kendimizi korumaya çalışan olduk.
Oysa insan, hani düşünebilendi? Neden! Bu ilkel dürtülere teslim olmalar?
Kadınlar her gün öldürülüyor. Kadının öldüğü ve öldürüldüğü yerde cesedi dışında her şey konuşuluyor. Oysa hayatı belki de bu kadar kısa olmamalıydı. Kadına yapılan bu kumpaslar, cinayet delillerini de ortadan kaldırıyor.
Kadın çok severek evlendiği kollarda, ölü olarak kalıyor..
Kadının yok olması, istismarı, şiddeti ve öldürülmesi vakası o kadar çok ki mesela Sevtap Şahin , Ayşe Tuba Arslan, Aylin Sözer, Özgecan ve daha niceleri…
Cumartesi sabahı İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi haberi ile uyandık. İnsanın içi üşür mü? Benim üşüdü. Nefes almakta zorlandım. Neden ve niçin diye?
Mustafa Kemal Atatürk “ Bir milletin medeniyetini ölçmek istiyorsanız, kadınlarına nasıl muamele edildiğine bakın” sözünden hareketle, sınırlarımızın çizildiği bu hayatta, sınırları aşan erkeklere karşı nasıl bir yol izleyeceğiz artık?
Türkiye’de kadını korumak için maalesef Uluslararası bir sözleşmeden medet umar olduk. Uluslararası nizam ve kanunların kadınları koruyacağına inandık. Oysa iktidara gelen hükümetler kadını koruyacak maddeleri çıkarması gerekenler değil midir?
Bundan sonra kadınlar öldürülmeyecek mi? Bu gözü dönmüş sapıklara karşı nasıl bir yol izlenecek merakla bekliyoruz. Umarım alacağınız tedbirler hepimizi utandırır!
Bu kadar acı, veda ve boşluk nasıl cevap bulur?
Kâbus üzerine kabus gören, korkuyla yaşayan bunca kadının yarasına üfleyecek kaç nefes var ki?
Umarım bu sözleşmenin kaldırılmasında ki istek, kadınları ayaklandırıp cephe oluşturmak isteği değildir.
Bugüne kadar erkekler, kendisine yakışanı yapmadı. Bundan sonra kadınlar, bu kararı erkeklere bırakmayacaktır.