Aşkın Destanını Yazdı…Destansı Aşklar Yaşadı…
Aşkın Destanını Yazdı…Destansı Aşklar Yaşadı…
NERMİN BEZMEN
“AŞK NEYİN UCUNDA ? “
Kendini seviyor… Kendiyle barışık… Kimseye imrenmiyor… Kimseye özenmiyor… “Acısıyla, tatlısıyla, keyfi ve hüznüyle, hayatı derin derin soluyarak, içine çekerek yaşamayı seven. Yaşamı Yüce Yaradan’ın mucizesi, aşkı ise insanın mucizesi olarak gören “
Sevdiklerini ve sevgilerini, avucun da bir kelebek gibi tutuğunu söyleyen dokunduğunuzda sanki kırılacakmış gibi duran fakat çelik gibi dirençli anne, yazar, ressam ve en önemlisi kadın gibi kadın dediklerimizden… Seyt kırımlı bir Türk’tür. Çar Nikola’nın Muhafız Alayında genç bir üsteğmendir. Shura soylu bir Rus ailesinin kızıdır. Nermin Bezmen ise 1890`ların Rusya`sından 1920’ lerin İstanbul’una kadar uzanmış olan bu tutkulu aşk hikâyesinin kahramanlarından Seyt’in torunudur.
İlk romanınız,dedenizin hayatı merakla beklenen bir dizi oluyor neler hissediyorsunuz?
‘Kurt Seyt & Shura’ bu tutkulu aşkın romanıdır. Yazarlık hayatına başladığım ilk kitabım…
İlk kitabım olmasına rağmen benim için en özel kitabım. Dedemin hayat hikayesi…
Şimdi de dizi oldu. Çekime gittiğimde hem o yılları yaşadım hem de kitabı yazdığım zamanı.
Anneannem inatçılığımı dedemden aldığımı söyler. Sakin ve kararlı güçlü bir inatçılık. Bu ay çıkacak olan
‘Dedem & Ben’ kitabımı bu benzerliği karşılaştırmaları yapmak için yazmaya karar verdim.
Siz aşka âşık biri misiniz?
Ben âşık biriyim. Evet aşkın kendisini seviyorum ama bir o kadar da müşkülpesentim. Sırf aşk yaşamak için âşık olmam.
Aşk size göre fiziki bir kimlik mi yoksa duygusal mı?
Aşk; yürek, zihin, ruh ve ten bütünlüğünde yaşanıyorsa gerçek aşktır ve kalıcıdır.
Sizin aşklarınız nasıldı?
Aynen, tarif ettiğim gibi yaşadım ve yaşıyorum. İki kez âşık oldum. Hayatımın iki erkeği de onlar oldular. Rahmetli Pamir’ciğim ve onun sonsuza yolculuğunun ardından yaralı yüreğimi yeniden kanatlandıran Tolga’cığım.
Aşk uzun soluklu mudur?
Ne kadar beslediğinize bağlı. Benim için yaşamla aynı soluktadır aşk. Ölüme dek yaşanır. Ölümle beraber anıların baş tâcı olur.
YÜREĞİMİN SSİYLE CESUR YAŞARIM
Karşılık alamadığınız bir aşkınız oldu mu? Ve siz kaç aşkı karşılıksız bıraktınız?
Karşılık alamadığım bir aşkım olmadı. Kaç aşka cevap vermediğimi bilemeyeceğim…
Yaşamınız da ama ve keşkeleriniz çok olur mu?
‘Ama’ ve ‘Keşke’ler bana göre değil. İnsanı yoran ve enerjisini aşağıya çeken, zamanını harcayan sorgulamalar bunlar. ‘Ama’ diyeceğim hiçbir şeyi yapmam. ‘Ama’ insanın telâffuz edemediği ama zihninde yanıp sönen soru işaretidir aslında. İçinde şüphe vardır ve ‘Ama’ ile yapılan seçimlerin sıhhatli olması mümkün değildir.
Yüreğimin sesiyle ve cesur yaşayan bir kadınım. Kimseye zarar vermemek kaydıyla, hayatımı kendi seçtiğim, arzuladığım gibi yaşarım. Zihnim, kâlbim, ruhum ve bedenim üzerindeki mutlak hâkim olmak ve onları istediğim gibi yaşamak benim hürriyetim. Dolayısıyla yaşamayı seçtiğim hiçbir şeyden, hayatıma aldığım hiç kimseden de “Keşke” diye bahsetmem.
‘Keşke’ geçmiş bir zaman diliminde verilen bir kararın pişmanlığıdır. Bu hiç âdil bir yargılama değil. Zira her karar, her seçim, kendi yaşandığı zaman diliminin tezahürüdür. Üzerinden zaman akmış olayları, insanları yeni ruh ve zihin haliyle yargılamak çok yanlış. Yaşanan her şey yaşanması gerektiği için, yaşanmayanlar da yaşanmaması gerektiği içindir.
Geriye dönüp baktığınız da iyi ki yapmışım dediğiniz bir şey var mı?
Çok şey. Hep hayâlini kurup peşine düştüğüm şeyleri yaşadım ya da yüreğimin “Gel beni yaşa!” dediği şeyleri. Onun için mutlulukla, ne çok güzel ve iyi şey yapmışım, diyebiliyorum.
KİTAPLARIMDAKİ AŞKI ARAYANLAR OLUYOR
Kitaplarınızdaki aşk ve sevişme sahneleri çok ilgi çekiyor, okuyucularınızdan hiç mesajlar alıyor musunuz bu konularla ilgili? Yaşadım filan gibi…
Genellikle, anlattığım gibi aşkı arayanlar oluyor. Aşka romanımı okuduktan sonra inanmaya başladığını ve hayata daha ümitli baktığını söyleyenler var. Benzeri bir erkek veya kadını tanıdığını ama kıymetini bilemediğini, kahramanımı daha önce tanımış olsa ilişkisini kurtarabilir olduğunu söyleyenler de. Romanımı okuduktan sonra, kendisindeki tutukluğu ve güvensizliği atlattığını ve daha cesur seçimler yaparak aşkı yakalayabildiğini anlatanlar oluyor.
Bazı romanlarımı karı-koca veya iki sevgili beraber okuyup, kendi ilişkilerini yeniden tartıp, ilk günlerdeki heyecanlarını yaşamaya başladıkları için teşekkür yazıyorlar.
Şunu büyük bir keyifle söyleyebilirim ki; romanlarımdaki kahramanlarımın etkisiyle, bir çok okurum aşkla tanıştı, bir kısmı da marazi olan bağlılıklarından kurtuldular.
Bizler Aşkı doğru yaşıyor muyuz, yoksa bir şeylerle karıştırıyor muyuz?
Aşk çok az insanın hakkını verebileceği bir lükstür. Aşkı hakkıyla anlayıp, hakkını vererek yaşayanın az sayıda olduğunu sanıyorum. Beğenme, tutku, etkilenme, arzulama, sahiplenme isteği ile karıştırılıyor. Çok kadın, erkeğin titri, maddi imkânları, tanınmışlığı, gücü ile etkileniyor. Âşık olduğunu sanıyor. Bir de yakışıklıysa, aşk! katmerleniyor. Erkek, genellikle fiziğine, seksapeline kapılıyor kadın cinsinin. Aynı kadın da o erkeği aklına takmışsa ona da aşk zannettirebiliyor yaşananı. Böyle olunca da gerisi gelmiyor, soluğu kesiliveriyor ilişkinin.
Aşk, çok kişinin zannettiği gibi, geçici değildir. Aşkın yaşattığı coşku, tutku, heyecan bitmez, gerçek aşksa. Aşk, yüreğinizi sevdiğinize vermenize rağmen, göğüs kafesinizde iki yürek çarpmasıdır. Aşk, eşlerden birinin, her soluduğunda, her adımında diğeri için de düşünmesidir.
Çevrenize bakın, artık kendisini istemeyen erkeğine ve kadınına, zorla asılıp kalan insana. Sorduğunuzda “seviyorum, âşığım.” derler. Aşk değildir bu, sadece refüze edilmenin intikamını almak ve diğerinin hayatını dar etmek arzusudur.
KADINLAR RAHATI İÇİN ERKEKLER DÜZENİNİ BOZMAK İSTEMEDİĞİ İÇİN SÜRDÜRÜR
Kimi kadın, sadece yaşamını kolaylaştırdığı, hayatı rahatlattığı için o erkekle beraberdir. Sonra, bu kaygılardan uzak, yüreği için erkeğini seçmiş veya mutlu olamadığı kocasını terk etmiş ve aşkı keşfetmiş kadının hayatına imrenirler.
Kimi erkek de, artık konuşacak lâfı kalmayan kadına, sadece düzenini değiştirmekten çekindiği için tahammül eder. Hâsılı; gerçek aşkla başlamayan beraberlikler ya böyle sürüklenerek devam eder, ya da “Aşk bitti. Ne yapalım.” züğürt tesellisinde çare aranır.
Aşkın içinde sevgi olmalı, coşku, arzu, şefkat olmalı, itina, özen olmalı. Yeknesaklığı taşımaz aşk. Hep taze beslenmek, kelebek hassaslığında korunmak ister. Kıskançlığı, şüpheyi, vırvırı kabullenmez aşk. İçten pazarlığı, paylaşılmadan yapılan hayat programlarını hiç kabullenemez.
Özel günler sizin için önemlimidir?
Şimdi yaş günü, beraberliğin yıldönümü gibi günleri gerçekten çok önemserim. onları bir ritüel şeklinde kutlamayı çok seviyorum. Hayatın temposu bazen günü gününe kutlamayı engelliye biliyor. Daha sonra kutlarım. Yani benim için mahsur değil. Önemli olan o duygu ile buluşabilmek.
AŞK BİR PIRLANTANIN UCUNDAYSA O AŞK, AŞK DEĞİLDİR
Anneler gününde mücevher, sevgililer gününde pırlanta yüzük gibi günle bütünleşmiş hediyeler var. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Benim rahatsız olduğum bir konu. Bu tip kutlamaların tamamen ticari bir görsele dönüştürülmüş olması. Anneler gününde çocuklara sanki bir mücevher alma mecburiyeti varmış gibi o duygu empoze
ediliyor. Anneler gününde hangi çocuk annesine mücevher alabilir. Bu realite bir kutlama tarzı değil. Şimdi bu şekilde itelemelerle yapılan kutlamalar açıkçası beni rahatsız ediyor. İşin özünü yok ediyor gibi geliyor bana. Aynı şekilde sevgililer günü de. Bir ara “aşk neyin ucunda diye sormuştum”. İlla bir pırlantanın ucunda ise o aşk yaşanası bir aşk değil benim için. Ama onu öyle kabul edenlerde var. Onlara da kutlu olsun diyeyim. Fakat gerçekten aşkın sevgin gerçek anlamının fiziki bir şekilde maddenin değeri ile orantılandırılması beni ciddi olarak çok rahatsız ediyor. Bana uyan bir sevgi anlayışı değil o.
Bu zaman kadar sizi en çok etkileyen bir sevgililer gününüz var mı?
Yok, abartıyla kutlama alışkanlığım olmadığı için. Benim için duygumu en sade ama en güzel şekilde ifade edebileceğim bir sözcük, küçük bir mektup, beraber baş başa bir yemek, bir kadeh içki. Bunlar benim için hep onu özel yapan şeyler. Her gün yaşamaya çalışıyorum aslında. O güne özel diğer günlerde olmayan bir duyguyu yaşıyor değilim…
Röportaj: Işık Şafak
Fotoğraf: Tolga Kaynak