Aşk Tekamüle Giden Yoldur

 Aşk Tekamüle Giden Yoldur

Olduğuyla yüzleşmesiyle, Dante’nin “Cehennemin en sıcak köşeleri haksızlıklar karşısında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.” Sözündeki, o tarafsızlara dönüşmüş,

Hani derler ya “ İzmir’in kızları güzeldir “ diye Azra Kohen de İzmir’in o güzel kızlarından biri.; İstanbul Üniversitesi radyo televizyon bölümünde okurken tanıma fırsatım olmuştu. Yardım sever ve çevresinde ki kişiler için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır bir genç kızdı . Yıllar o yönünü değiştirmemiş hatta o yönü daha da ağır basmış.

Ve yaşanan olaylar onu yazmaya yönlendirmiş Öylesi bir yönleniş ki; Pİ,Çİ,Fİ ile kitap listelerinin ilk sırasında fırtınalar estirip okuyucuyu  iç dünyasına yönlendiren yumuşacık görünümlü keskin bir yazar Azra Kohen.Kadınca okurları için özel bir röportajla onu daha iyi tanıyacak belki de okuduğunuz kitaplarını yeniden okuma gereği duyacaksınız.

 

KADINCA ÖZEL  RÖPORTAJ :   IŞIK ŞAFAK

 

Romanlarınızda ki cinsellikten dolayı tepki aldınız mı?

Evet, çok güzel tepkiler aldım. Kitaptaki cinsellik bir hedonizm anlatımı değildir, yani bizim başka işimiz yoktu sevişip durduk tarzında değil, tam tersi cinselliği tetikleyen psikolojik açlıklara odaklanılmış, cinsel davranışların nasıl da psikolojik süreçlerle iç içe olduğunu detaylı bir şekilde analiz eden bir anlatımdadır. Dünyada cinselliği deneyimlemeyen kaç kişi vardır? Böylesine sıklıkla deneyimlenen bir davranışın psikolojik süreçlerle ilişkisini incelemeden psikolojik bir kitap yazamazsınız. İşte bu yüzden “Tenselliğin yasaklandığı bir toplumda idrakin bireyselleşememesi çok normal değil miydi?” diye soruyorum Fi’de.

Yazarlık hayatına ilk defa bir üçleme ile atılmak çok büyük cesaret ister. Hangi karakter sizi bu üçlemeyi yazmaya itti? Nasıl oldu da ortaya çıktı?

Karakterler değil aslında olaylar beni yazmaya motive etti. Hissettiğim mecburiyetle doğdu Fi, Çi, Pi. Fark ettiklerimi fark ettirmezsem Dante’nin “Cehennemin en sıcak köşeleri haksızlıklar karşısında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.” sözündeki o tarafsızlara dönüşüyor olduğumla yüzleştim. Kendi konforlu yaşantımda oturmuş bana sadece haberler seviyesinde ulaşabilen yüzlerce felaketi izler olmuştum. Nasıl katkım olması gerektiğini de bilmiyordum sürekli içimden “keşke şu bilgiyi bilseler, keşke aslında şunun öyle değil böyle olduğunu bilseler” diyerek hayıflanmaktan, herkes uyurken gece yarıları evin içinde turlayıp “nasıl katkım olur” diye düşünmekten, çok değerli insanların kendilerini imha edercesine hedonizmin doruklarına çıkmasını izlemekten yorgundum. Hiçbir şey yapmadan çok yorulmuştum. Arada, bir temiz enerji derneği kurdum, barınaklarda düzenli olarak çalıştım, yıllarca ilaçla sözde tedavi edilmeye çalışılan çocukların ilacı bırakması için çalıştım, projeler halinde üzerime düşeni yapıyordum ama yetmiyordu. Aldığım eğitimle öğrendiklerim ve içinde yaşadığım toplumun doğru sandığı yanlışlar arasında ciddi uçurumlar vardı.  En sonunda bir köprü kurar gibi yazmaya başladım. Aslında ilk doğan Pi’idi. Çünkü Pi’nin son sahneleriydi aslında ilk yazdığım sahneler ama içindeki yoğun bilgileri hakkını vererek insanlara ulaştırabilmem için önce Fi’yi bitirdim. Özellikle öğrenme davranışının nörolojik süreçlerine odaklandığım ciddi bir eğitim içindeyim ve birlerine bir şeyler anlatmak istiyorsanız öncelikle “merak”larını hareketlendirmek gerektiğini aksi takdirde, öğrenmek, anlamak ve sonrasında da uygulamak olarak devam eden o yolculuğun bir yerlerde kesildiğini zaten biliyordum. Derdimi anlatabilmek için kesilmeyecek bir yolculuk dizayn ettim. Umarım fark yaratsın.

Çoğunlukla yazarların karakterleri hayal güçlerinin ürünü olur. Fakat sizin kitabınızı okudukça o kadar çok tanıdık isimler aklıma geldi ki sizin karakterleriniz tanıdığınız insanlardan mı oluştu? Eğer öyleyse tepki aldığınız kişiler oldu mu?

Karakterlerimin hemen hepsi gerçek kişilerden doğdular. İtiraf etmeliyim ki, hayattan kopya çekmek yaratıcılığı ciddi tetikleyen bir şey. Ama kimse ile problem yaşamadım çünkü ben oldukça saygılı biriyim. Amacım kişileri deşifre edip dedikodularını yapmak değildi hiçbir zaman. Yaşanmışlıkları ortaya koyup alınan derslere odaklanmak için yazıldı seri. Seride varlığı bulunan herkesin kişilik haklarına saygıda asla kusur etmeyeceğime dair kontratım dahi var.

Hayatınızda Fi, Pi ve Çi nasıl bir önem taşıyor?

Çıkmak istediğim bir milyon basamaklı yola giden kaldırım gibi bu seri benim için. Kaldırıma ulaşmak da önemliydi. Asla küçümsemiyorum, her an şükrediyorum ama kitap yazmak yetmiyor. Hayata gerçekten katkımız olacağı üretimlerde bulunmak gerek. Yani kısaca ifade etmem gerekirse önemliler ama kendimi fazla ciddiye almayacak kadar da farkındayım hayatın.

 Kitabınız bir aşk hikâyesi gibi ama değil gibi de. Kitabınızın esas amacı ne?

Uyanış. Fark ediş. Yola çıkış. Kendine varış. Kısacası keşif, insanlığın keşfi. Seriye aşk hikayesi muamelesi yapmıyorlar zaten ama bazen arada olgulara değil olaylara takılanlar olduğunu fark ediyorum ve onlarında atlaya atlaya okuyanlardan olduklarını hemen anlıyorum. Merakta hiper-aktif bir toplumuz biz. Keşfetmeyi değil aramayı seviyoruz ve kitapları da merakımızı besleyen yerleri doyurmak için atlaya atlaya okuyabiliyoruz işte o zaman anlamdan ciddi fire verebiliyoruz.

Sizin bir çiftlik projeniz ve bir de derneğiniz var…

Evet. Asıl odak onlar. İnsanlık adını verdiğimiz ama aslında henüz insan olamamış bu tüketici organizmanın yaşadığı gezegenin kanını (petrol) içmeyi bırakıp yenilenebilir enerjilerle uygarlıklarını beslemesinin zamanı geldi. Kitaplar da zaten bu amaca hizmet için yazıldılar. Petrolün Kızılderililer tarafından yaralara sürülen, iyileştirici etkisi bulunan çok değerli bir mineral olduğunu, bugün kullanılan yara iyileştirici kremlerin hemen hemen hepsinin içinde bulunduğunu bir fark edip böylesine özel bir minerali A noktasından B noktasına gitmek için arabalarımıza koymamızın nasıl bir şeytanlık olduğunu bir anlamak lazım. Seride her birimizin bilmesi gerektiğini düşündüğüm her bilgiyi, sıkmadan, kaynaklarını da vererek sunuyorum zaten. Umarım insan olabilmek için vermeyi seçtiğimiz çabaya katkısı olsun bu bilgilerin.

“Eden” ne zaman çıkıyor? Üçlemenizden bazı karakterler yeni kitabınız da devam edecek mi yoksa onun kendine has bir hikâyesi mi var…

Eden belki de adı Aeden şu an hazır ama eşim dışında kimseye okutmadım henüz, 2016 Haziran’ına kadar çıkmış olacak. Öncelikle Fi, Çi, Pi’nin sindirilmesini beklemek zorunda hissediyorum kendimi. Bundan 50 yıl sonra geriye bakıldığında her bir kitabı sıralamasına kadar nasıl da düşünerek yazdığımı fark edecekler diye umuyorum. Aeden bilimkurgu bir kitap ama insanlığa adanmış bir bilimkurgu yani uzaylı başka bir organizmayı anlatmıyorum hikâyede. Bizi evrenin bir diğer ucundaki Aeden gezegenine götürüp sonra tekrar dünyaya geri getireceğim, keyifli olacak. Söz! Aeden Kuran-ı Kerim’de bile geçen bir gezegendir.

Kitabınız da Deniz karakteri bir yerde “Din adına konuşan herkes günahkârdır. Çünkü din adına konuşulmaz. “ diyor. Deniz’e katılıyor musunuz?

Evet. Dinin felsefesini konuşabiliriz ama din adına konuşmamalıyız. Yaradan ve yarattıkları arasına girmek ancak şeytanın yapacağı bir hadsizliğe katılmak olur. Tek kitap var, o da “Oku” diye başlar. Kuran-ı Kerim’in kelime anlamı da “Okunan” dır zaten, dinlenen değildir. Aracıya ihtiyaç yoktur, aracıyı araya şeytan koymuştur, fikrimce.

Din ve psikoloji…

 Hayatı acı çekmeden öğrenemiyor muyuz? Acı çekmeden öğrenme yolları yok mu?

Tabii ki var. Eğer tekâmülüne emek vermiş, yaşadıklarını analiz ederek yargılamak yerine anlamaya odaklanmış biriyseniz o zaman hayat sizinle daha tatlı konuşuyor. Ama, tekâmülüne odaklanmayan ve dünyanın mal, mülk, şan, şöhret sahibi olunmak için yaşandığı bir yer olduğunu sanan biriyseniz, önceliklerin asıl önemli olan şeyler değilse ve sürekli başkalarını suçlayan, merakını ehlîleştirmediği için odağı sürekli diğerlerinin üzerinde olan, dersini almayan, aynı dersi farklı kişilerle daha da ağırlaştırılmış olarak almak zorunda kalan biriyseniz hayat ne yapsın!

Sizinle sizin anlayacağınız dilden konuşmak zorunda kalıyor. Hatta bazen binlerce kişinin dersini alabilmesi için masumlara, çocuklara kıyılmasını izlemek zorunda da kalabiliyoruz. Bir gün cana sahip çıkmayı ama kimin canı olursa olsun, nerede doğmuş olursa olsun ve nede bedenlenmiş olursa olsun, öğrendiğimizde, asıl önemli olanın cana duyulan saygı olduğunu öğrendiğimizde acıya gerek kalmayacak, fikrimce.

 “Kendisiyle savaşmayan insan anlamlanamaz “ diye bir cümleniz var kitabınızda. Nasıl yani…

Günümüz toplumlarının hepsi iyi ve kötünün savaşı üzerine kurulmuş bir felsefeyi kabul ederler. Ve tüm dini öğretiler bize şeytanla Allah’ın arasındaki çekişmeyi sunar ama bu da doğru sandığımız yüzlerce yanlıştan biridir.  Çünkü o dini öğretilerin temel bilgilerine bakıldığında o savaşın şeytanla Allah arasında değil, insanla şeytan arasında olduğunu çok net görebilirsiniz. İnsanın en büyük düşmanı aslında nefsidir. Hatta bazı hadislerde “İnsanın nefsi, 70 bin şeytan kadardır.” denir. Kendiyle savaşabilen, kendine yalan söylemeden olanı olduğu gibi görmek için sürekli bir çaba harcayan, merakını saçma sapan şeylerden arındırıp kendine odaklayan, kıskançlıklarının kökenine inip tepkilerini, davranışlarını analiz edebilenler insanlıklarını keşfe başlıyorlar ve ancak o zaman anlamlanmaya başlıyorlar.

Bir de “Sen seviştiğin gibisin” diyorsunuz…

Evet. Bilinçaltı, birikimlerini hormonel aktivasyonlarla tetiklenen farklı davranışların içine gizlenmiş şekilde ortaya koyma eğilimde olduğundan sizi cinsel olarak tahrik eden şeyler psikolojik süreçlerinizin, travmalarınızın, dengesizliklerinizin ya da dengenizin hepsinin birleşmesinden oluşuyor.

Fi, Pi ve Çi ne kadar sürede yazıldı?

Fi, aşağı yukarı 4 ayda; Çi aşağı yukarı 3 ayda; Pi aşağı yukarı 5 ayda yazıldı. Çi’den sonra Aeden’i yazmaya başlamıştım. Pi’yi ve Aeden’in sonun birlikte tamamladım.

Nasıl bir ortamda kitaplarınızı yazarsınız. Özellikle olmazsa olmazlarınız var mıdır?

Bilgisayarım dışında yok. Önce kafamda yazdığımdan sadece hikayeyi kağıda dökme süreci oluyor yazmak. Bilgisayarım olsun yeter. Bu konuda yakın çevrem tarafımdan epey dalgası geçilen biriyim. Eşim, yardımcılarım bir anda ortadan kaybolduğumu fark ettiklerinde misafirlikte bile olsalar beni “Yine mi yazıyorsun” diye yakalıyorlar.

İş ortamında ki Azra ile aile ortamında ki Azra arasında ne gibi farklılıklar var ya da var mı?

Bu soruyu bana değil yardımcım Nathalie’ye sormanız daha doğru olur. Çünkü beni hem işte hem ailede gözlemleyen yegane kişidir kendisi. Ama şunu belirteyim ki, karakterini sevmediğim insanlarla işbirliğine girmiyorum ve karakterini sevdiklerimi de zamanla aile olarak görme eğilimim var.

AZRA KOHEN’İ BİR DE YARDIMCISI NATHALİE’DEN DİNLEYELİM Mİ?

Nathalie hanım sorumuzu siz cevaplayacaksınız… 

İş ortamındaki Azra ile aile ortamındaki Azra arasında neredeyse hiç fark yoktur. Benim onda en çok sevdiğim özelliklerden birisi (o kadar çok var ki!) işini keyif alarak yapıyor olması. O keyif yaparak işini yaptığı için siz de sadece bir çalışan olmazsınız, keyif alarak kendinizi geliştirirsiniz. Hiçbir zaman standart bir işiniz olmaz, çok severek yaptığınız bir gelişim aracınız olur.

Azra Kohen nasıl rahatlar? Yemek mi yapar, spor mu nasıl rahatlar

Kulağa biraz tuhaf gelebilir ama tüm samimiyetimle söylüyorum: Çalışarak.

“Aeden “ haricinde yeni proje hazırlıkları var mı?

Kitap olarak “Dinle Beni”yi hazırlıyorum. Bir yandan da daha önce belirttiğim eğitim ve dernek projelerimiz var.

Bundan sonra hayata yazar olarak mı devam edeceksiniz…

Bundan sonra hayatıma insan olarak devam etmeyi temenni ediyorum. Ama insan olmak yazar olmaktan daha zor. Çok çalışmak, sürekli çabada olmak, vaz geçmecesiz bir emek vermek lazım etrafımızdaki sahteliğe kapılıp gitmemek ve insanlığımızı oluşturabilmek için. Umarım başarılı olurum.

Kitaplarınızda yaşanan siyasi olaylardan da bahsetmişsiniz. Yaşanan olayları düşünürsek eğer iyiye doğru değil kötüye doğru sanki son sürat bir gidiş var. Bunları düşünürsek böyle bir ortama yeni bir hayat getirmek sizi hiç korkutmadı mı?

Hayır. Çünkü alınması gereken dersleri kötülük olarak görmek doğal bir eğilim olsa da yaşamın var ediliş amacının varlıkları tekamülün üst katmanlarına hazırlamak, hayata verdikleri tepkilerle bir sonraki seviyeye hak kazanıp kazanmayacaklarını belirlemek olduğunu düşündüğümden ölüm ve doğum kavramlarıma toplumun genelinden çok daha farklı bir şekilde bakıyorum. Oğlumdan öğrendiğim binlerce anlamı düşündüğümde doğmuş olmasının benim tekamülüm için ne kadar önemli olduğunu fark ediyorum. Şükrediyorum. Tabii 20 yıl önce, bu gezegene çocuk getirilmez diye düşünüyordum sanki gelecek olan çocuğun sahibi benmişim gibi. Ama biz bebeklerimizin sahibi değiliz sadece rehberi olabilir. Kötüye doğru gittiğimiz kısmına gelirsek, çok katıldığım söylenemez çünkü bundan 100 yıl önce insanlar insanları alıp satıyor, kızdıklarında öldürüyorlardı. Kölelik vardı. Ondan önce de kız çocukları doğduklarında diri diri gömülüyorlardı… Oralardan buralara gelmemiz insanlığın giderek daha kendini bulduğunu gösteriyor, fikrimce.

Aşk nedir?

İhtiyaç. İnsanı tekamüle doğru harekete geçiren en etkili motivasyon aracıdır aşk.

Kişisel gelişim kitapları çok fazla satmıyor fakat siz kitaplarınızla bunu başardınız…

Kitaplarım sadece kişisel gelişim değiller, sadece roman, bilim ya da felsefe kitapları da değiller. İhtiyacını çektiğim şeyin cevabı olmaya çalıştım, tüm içtenliğimle.

Sinema televizyon mezunu olarak eğer filme adapte edilmek istenirse siz çekmek ister misiniz?

Zannetmiyorum. Yapmam gereken bir sürü şey varken listeye bir de böylesine alengirli bir şeyi eklemem akıllıca olmaz.

Okurlarınıza, yazar olmak isteyenlere ne söylemek istersiniz?

Okur değil anlayan diyoruz. Anlamadıktan sonra okusak ne olur… Eğer bir sorun sizin dikkatinizi çekiyor ve size rahatsızlık veriyorsa büyük ihtimalle o sorunun çaresi olma potansiyeliniz olduğu için algıda seçicilik yapıp sürekli o sorundan rahatsız olan bir halde buluyorsunuz kendinizi. Rahatsızlığını çektiğiniz o soruna odaklanın ve o sorunun çözülmesiiçin hissettiğiniz arzuyu yönetmelere odaklayın. Bir bakmışsınız ki sorunun cevabının bir parçası da siz oluvermişsiniz.

 

Benzer Yazılar

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir