Altın Ayı “Taxi” ile İran’da

 Altın Ayı “Taxi” ile İran’da

Altın Ayı, Festivale Nasıl Getirildiği Tam Olarak Bilinmeyen Panahi’nin ‘Taxi’ Filmine Verildi

 

İranlı yönetmen Cafer Panahi’nin “Taxi” filmi 65. Uluslararası Berlin Film Festivali’nin galibi oldu. Ödül töreninde Latin Amerika ve Doğu Avrupa sinemaları da öne çıktı.

İran’da mesleğini icra etmesi yasaklanan, ancak yine de bir yolunu bulup sinema yapmaya devam eden rejim karşıtı yönetmen Panahi’nin filminin nasıl olup da Berlinale’ye gelebildiği sorusu yöneltildiğinde, festival direktörü Dieter Kosslick “Belki de bir taksiyle” şeklinde kaçamak bir cevap vermekle yetinmişti.

Tahran yönetiminden tepki çeken ve festivale nasıl geldiği tam olarak bilinmeyen “Taxi” şimdi Berlin’den Altın Ayı Ödülü ile dönüyor.

Yarışma bölümündeki 19 film arasından seçimini yapan uluslararası jürinin başkanı ABD’li yönetmen Darren Aronofsky, kararı şu sözlerle açıkladı:

“Kısıtlamalar sık sık hikayecilerin daha iyi iş yapmalarına ilham kaynağı olur. Ancak bazen bu kısıtlamalar o kadar boğucu olur ki, bir projeyi imha eder ve sanatçının ruhuna zarar verir. Cafer Panahi, cesaretinin yıkılmasına izin vermek ve pes etmek yerine, öfke ve hayal kırıklığına boğulmak yerine, sinemaya bir aşk mektubu yarattı. Bu film, Panahi’nin sanatı, toplumu, ülkesi ve izleyicileri için sevgi ile dolu. Altın Ayı Cafer Panahi’nin “Taxi” filmine gidiyor.”

“Taxi” gerçekten de kısıtlı imkanlarla çekilmiş bir film. Tahran’ı turlayan bir taksinin içine bir kamera yerleştirilmiş. Müşteriler, açık ve samimi bir şekilde sorunlarını, endişelerini ve ülkedeki baskıcı rejimin farklı yanlarına ilişkin görüşlerini şoför ile paylaşıyor. Taksi şoförü ise yönetmenin kendisi… Gösterildiği günden itibaren favoriler arasında yer alan filmin ödül kazanması şaşırtıcı olmadı.

Panahi İran dışına çıkamadığı için, yerine ödülü almak üzere sahneye gelen küçük yeğeni Hanna Saeidi’nin gözyaşları içinde “çok duygulandığını ve konuşamayacağını” söylemesi de törenin akıllarda kalacak anlarından biri oldu.

Katolik Kilisesi’ni eleştiren filme ödül

Yarışma bölümünün en iyi ikinci filmine verilen Jüri Büyük Ödülü ise Şili’ye gitti. Yönetmen Pablo Larraín “El Club” ile bir Gümüş Ayı kazandı. Bu dramayla Katolik Kilisesi’ni sert bir şekilde eleştiren Larrain, “Tanrı fikri ekseninde çok şey oluyor. Tanrının adı kullanılarak çok kişinin acı çekmesine neden olunuyor, insanlar öldürülüyor. Umarım bu günün birinde kesin olarak son bulur” şeklinde konuştu.

Alfred Bauer Ödülü Guatemala’ya

Festivalin ilk 25 yılında direktörlüğünü yapan sinema tarihçisi Alfred Bauer’in adına konan ve sinema sanatına yeni perspektifler sunan bir yapıma verilen ödülü, Jayro Bustamante imzalı “Ixcanul” aldı. Maya bir genç kadının özgür irade mücadelesini anlatan film, Berlinale’nin yarışma bölümüne Guatemala’dan kabul edilen ilk yapım unvanını da taşıyor.

En iyi yönetmen ödülü paylaştırıldı

Bu sene Berlinale güçlü bir yarışma programı hazırlamıştı sinemaseverler için. Altın ve Gümüş Ayı ödüllerine layık olabilecek birçok filmin adı telaffuz ediliyordu kulislerde. Festival direktörü Kosslick, kısa bir süre önce sözleşmesinin yenilendiğini ve bu sözleşmede, festivale sadece iyi filmler davet edebileceği yönünde bir madde olduğunu söyleyerek kapanış törenindeki misafirleri güldürürken, uluslararası jüri başkanı Aronofsky de bu seneki seçkinin çıtasının çok yüksek olduğunu ve o yüzden mümkün olduğu kadar çok filme hak ettikleri ödülü verebilmek için bazı dallarda ödülleri paylaştırdıklarını açıkladı törenin başında.

Bu ödüllerden biri, en iyi yönetmen ödülü oldu. Romen Radu Jude siyah-beyaz bir Western olarak tanımlanabilecek “Aferim” ile seyircileri 1835 yılına götürüyor ve Roma azınlığın maruz kaldığı baskıyı gözler önüne seriyor. İki yıl önce de “…adına” adlı filmi ile Altın Ayı yarışına katılan Malgorzata Szumowska, “Body” filmi ile Polonya’nın iç karartıcı bir tablosunu çiziyor.

Oyuncu ödülleri favorilere gitti

İngiliz yönetmen Andrew Haigh’ın çektiği “45 Years” ise, Berlinale tarihinde çok nadir görülen bir başarıya imza attı. 45’inci evlilik yıldönümlerini kutlamaya hazırlanan bir çiftin, adamın 50 yıl önce ölmüş eski kız arkadaşının cesedinin bulunmasının ardından, nasıl kaygan bir zemine doğru yöneldiğini anlatan film, özellikle başroldeki Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’in ölçülü, inandırıcı, samimi ve dokunaklı performanslarıyla beğenilmişti. Jüri de aynı kanıya vardı ve festivalin en iyi oyuncu ödüllerini, İngiliz Sineması’nın bu iki usta ismine verdi.

Courtenay, arkadaşı Albert Finney’in de 1980’lerde aynı ödülü kazanmış olduğunu kaydederek “Nihayet 30 yıl sonra yetiştim ona” diyordu. Rampling ise, babasının 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya alan bir atlet olduğunu hatırlatarak, küçük bir kızken nasıl günün birinde benzeri bir başarının hayalini kurduğunu anlattı ve Berlin’de kazandığı Gümüş Ayı ile sonunda bayrağı babasından aldığını belirtti.

Şili’ye bir Gümüş Ayı daha

Yarışma bölümünün tek belgeseli de festivalden ödül ile dönüyor. Batı Patagonya’da katledilen yerli halktan Pinochet’nin dikta rejiminde hayatını kaybeden sayısız insana kadar, Şili’de devlet eliyle yakılan canların hikayesini anlatan usta yönetmen Patricio Guzmán, “El botón de nácar” ile en iyi senaryoya verilen Gümüş Ayı’yı kazandı.

Ev sahibine tek Gümüş Ayı gitti

Festivalde “olağanüstü sanatsal performans”a verilen Gümüş Ayı ödülü de iki film arasında paylaştırılan ödüllerdendi. Yarışma bölümündeki üç Alman yapımdan biri olan “Victoria” filminin Norveçli görüntü yönetmeni Sturla Brandth Grøvlen, izleyenleri hayran bırakan 140 dakikalık tek plan çekim tekniği ile ödüle layık görülürken, Rus filmi “Pod electricheskimi oblakami”nin görüntü yönetmenleri Evgeniy Privin ve Sergey Mikhalchuk da günümüz Rusya’sının karanlık yanlarını akıllardan çıkmayacak kompozisyonlarla beyazperdeye taşıyan çalışmalarıyla Gümüş Ayı kazandılar.

Türkiye eli boş dönüyor

Türkiye’den “Nefesim Kesilene Kadar” filminin de aday olduğu 50 bin euroluk En İyi İlk Film Ödülü ise Meksikalı yönetmen Gabriel Ripstein’in çektiği “600 Millas” adlı yapıma verildi.

Kısa metraj ödülleri

Türkiyeli sanatçı Halil Altındere’nin de üyeliğini yaptığı kısa metraj jürisi ise, festivalin “Berlinale Shorts” adlı yarışmasında Altın Ayı ödülünü Güney Koreli yönetmen Na Young-kil’in “Hosanna” adlı filmine verirken, Gümüş Ayı’ya da “Bad at Dancing” adlı ABD yapımı ile Joanna Arnow layık görüldü.

 

Aydın Üstünel/DW Türkçe

Benzer Yazılar

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir