Güneş Yeniden Doğarmı ? – Semra Atasoy
Mevlâna yeryüzüne baktı tebessümünün kenarına kıvrılıp takılı kaldığı buğulu gözleriyle.
Hilalin hemen ucuna oturmuş âlemi izliyordu sevecenlikle; sonra başını kaldırdı, adına uzay dedikleri, esrarengiz harelerin dalgalandığı karanlık sonsuzluğun içindeki görünmez güneşine baktı ve ardından hüzün dolu kederli sesi yankılandı tüm evrende:
”Şems! Şems! Cancağızım, ciğerparem, perendem, neredesin? Gel artık! Gel, Gel bak! Yalnızca biz değilmişiz sevgiliyi arayan, sevginin, sevgilinin sıcacık ışığına koşan. Gözün göremediği kalbin işitmediği biçare âlemde sevgiliyi ararlar hâlâ, canın en hassas teline dokunabilen dosta koşarlar. Koşarlar da o sevgiliye bir türlü kavuşamazlar. Bak Şems; bizim aşkla aradığımızı yeryüzünde bulan olmamış hâlâ. Divane olmuş yürekler; dost diye haykırırlar. Hepsi bekleşir durur VUSLATI; ciğerleri dağlanır vuslat vuslat diye!
Şems! Şeems! Dön artık; asırlardır ben de beklerim vuslatı.”