Şiir Tadında Belgesel Bacıyan-ı Rum ‘Anadolu Bacıları’
BACIYAN-I RUM (ANADOLU BACILARI)
KAYSERİ’DEN DÜNYAYA AÇILAN PENCERE ANADOLU’DA KADINLARIN YÜKSELEN SESİ BACIYAN-I RUM (ANADOLU KADINLARI) YERİ GELDİ HALI TEZGAHLARININ BAŞINA OTURDULAR, YERİ GELDİ NİNNİLERLE UYUTTULAR BEBELERİNİ YERİ GELDİ, TOPRAKLARINI İŞGAL EDEN MOĞOLLARA KARŞI ERKEKLERİYLE OMUZ OMUZA SAVAŞ VERDİLER.
Uyuyor Kızılırmak, sırtını Güney’e dayamış, yorgun uyuyor Kızılırmak. Bir dağ, bulutları deldi. Başkaldırdı. Göğe yükseldi dört mevsim tepesi beyaz Erciyes. Eteklerine kuruldu bozkırlarıyla Kayseri.
BOZKIRLARI YIRTTI FATMA BACI’NIN ÇIĞLIĞI
Gelecek olan Eren’in müjdesini veren, Evhaduddin Kirmani’nin kızı, Fatma, pembe yüzüyle, Kayseri’de dünyaya açtı gözlerini. Serpildi, boy verdi, ergendi. Sofralar hazırladı konuklarına toprak elleriyle. Baba ocağına, günlerden bir gün Ahmet Yesevi’nin gönderdiği, Ahi Evran adında konuk gelir. Ahi Evran hocası Kirmani’den eğitim alacaktır. Günler günleri kovalar . Ahi Evran, Kirmani’nin övgülerini alır pişmiştir. “ Pir” olgunluğuna gelmiştir. Ahi Evran, Kirmani’nin küçük kızı Fatma’nın güçlü karakterine ve keskin kahverengi gözlerine aşık olmuştur. Fatma’da Ahi Evran’a olan aşkını gizleyemez. Ahi Evran gönlünden geçeni Kirmani ile paylaşır ve Kirmani’den ister Fatma’yı. Fatma’nın rızasıyla adım atılır evliliğe. Yakılır kınalar. Ahi Evran Kirmani’ye damat olur. Fatma Bacı erleriyle, yani babası ve kocasıyla çıktığı ahilik yolunda, kurdu Bacıyan- ı Rum’u. Bir ışık gibi uzandı sesi. Dalga dalga yayıldı. Kayseri’den dünyaya açıldı pencere. Hemcinsleri toplandı Fatma Bacı’nın çağrısıyla. Önce eğitti, sonra kaliteli üretim için seçti bacıları bir bir. Yaşam boyu mücadelenin kaçınılmaz olduğunu bilen Ahi kadını, kendisini Bacıyan-ı Rum da ifade edebildi. Ata binen, kılıç kuşanan bacılar, seçilmiş bebelerine hem İslam’ı, hem de okuma,yazma, Türkçe, Arapça, Farsça, müzik, matematik ve daha sonra kendilerini savunmak için at üstünde ok atmayı, kılıç kuşanmayı öğrettiler.
Fütüvvetname okutuldu, kazanlarda pişirildi aşlar. Damaklar şenlendi. Oyunlar oynandı, şarkılar, türküler söylendi. Şiirler okundu. Hikayeler anlatıldı en güzelinden. Yeri geldi erleriyle yan yana silah attılar. Ata bindiler korkusuzca ve ok eğitimi aldılar. Yeri geldi ellerinde ses verdi halı tezgahları. Öykülerini döktüler örgülerine. Motif motif akıttılar emeklerini halı tezgahlarına.
ANADOLU TASAVVUF ÖĞRENİYOR BACILARLA
Ana, bacı aracılığıyla bacılar, sohbet, zikir semah ve diğer tasavvuf ayinlerini öğrendiler ve öğrettiler.Birinci aşamada, kuran bilgisi okuma, yazma ve Türkçe, matematik öğrenildi. İkinci aşamada mesleki bilgi tasavvuf bilgisi, müzik, Arapça ve Farsça eğitim verildi. Bu aşamadayken ayrıca askeri eğitim de aldılar. Ata binme, ok, kılıç, kalkan kullanma öğretildi genç kızlara. Üçüncü aşama marifet kapısıdır. Burada Allah’a inanmak benliği öldürmek, kin ve nefretten uzak durmak ve en önemlisi cehalet karşısında susmak istenir. İslam’ın bütün şartları Cumartesi günü öğretilirdi. O günün Cumartesi günü, bugünün Pazartesi günüdür. Akşam yemeğinden sonra dini, ahlaki ve eğitici kitaplar okunur sonra semah dönerlerdi. Yeri gelir raks edilirdi. Anadolu bacıları rengarenk giysileriyle çoşardı. Konuk evleri, sanki bir gül bahçesiydi. Tek amaç din ile dünya işlerini bir arada yürütmekti. Dedikodu yapan iftira eden, gururlanan, kibirlenen, zina işleyen, içki içen, merhametsizlik eden, sözünde durmayan, yalan söyleyen, kişinin ayıbını örtmeyen, ayıbını yüzüne vuran, cimrilik eden, insan kanı akıtanlar Anadolu bacılarına katılamazdı… Yer yoktu Anadolu bacılarının sofrasında onlara.
ANADOLU ÜRETİYOR BACILARLA
Omuz omuza veren bacılar, Türk toplumunun Anadolu’da ezilmesini engellemiş, ekmek vermiş, aş vermiş ve kök salmasını sağlamışlardır. Kadınıyla, erkeğiyle yek vücut olmuş felsefelerini geliştirmişlerdir.Sıra eğitime gelmiştir. Üretim adına eğitime.Fatma Bacı, kocasının kurduğu Otuz iki çeşit esnaf ve sanatkarı içinde barındıran Debbağlar çarşında bacılarla, dericilik, demircilik, marangozluk yanında çadırcılık, keçecilik, boyacılık, halı ve kilimcilik, oya ve dantelcilik, dokuma ve örgücülük nakışçılık ve dikim yapmışlardır.Bacılar erleriyle birlikte omuz omuza çalışmışlardır. Bacılar evlerinden sokağa bir ışık huzmesi gibi uzanmışlardır. Demir sesleri, çekiç sesleri arasında bebelerinin sesleri de Erciyes’te yankılanmıştır. Yamak, çırak, kalfa, usta bilek bileğe bir arada. Usta usta olmuş ve esnaflığa geçmiştir. Hem sanat, hem ticaret hem de savaşçı ruhlarıyla adeta meydan okumuşlardır dünyaya Anadolu Bacıları.
ANADOLU AYDINLANIYOR BACILARLA, ANADOLU BACILARI ANA,
ANADOLU BACILARI YÂR, ANADOLU BACILARI İŞÇİ ,
ANADOLU BACILARI EĞİTİMCİ, ANADOLU BACILARI AYDIN,
ANADOLU BACILARI SAVAŞÇI
Anadolu bacıları aydınlanma hareketi içinde, Avrupa kadını engizisyon mahkemelerinde, cadı kazanlarında yanıyor. Bu dönemde Kayseri’de, Müslüman’ı, Ermeni’si, Rum’u ve Hıristiyan Türküyle ahlaki bir hoşgörüye dayanan yakınlık, candaşlık hakim olmuştur. Kardeş, bacı, ana, kız el ele yan yana, omuz omuza. Kentten fışkıran Bacıyan-I Rum kadınları sarmaşık gibi Anadolu’yu sardı. Anadolu ki, sarmaşığa kök oldu. Erciyes dağı ile Kayseri,Türküleriyle Sivas Bağlarıyla Tokat ,Kızılırmak vadisiyle Kırşehir, Peribacalarıyla Nevşehir, Kaplıcalarıyla Eskişehir, Kardelen çiçeğiyle Kars Kucak açmış bacılara.Bağrına basmış ve tüm dünyaya örnek olmuştur Anadolu Kadın Teşkilatı. Onlar ki, eli açık, kapısı açık, sofrası açık, gözü kapalı, dili bağlı, güvenilir, hilesiz hurdasız olarak yaşadılar bu topraklarda. Kimsesiz genç kızlara kol kanat gerdiler, yaşlı kadınlara baktılar, ellerindeki malı yürekten pay ettiler.
ANADOLU’DA MOĞOL İSTİLASI. ANADOLU DİRENİYOR BACILARLA
ANADOLU AĞLIYOR BACILARLA, ANADOLU KANIYOR BACILARLA
3 Temmuz 1243 Temmuzun alevinde bir lav gibi sardı Moğollar Sivas’ı dört bir yandan. Sivas’tan sonra 15 gün boyunca kanadı Kayseri. Çoluk çocuk, kadın, kız, canlı hayvan bile bırakmadılar. Gözü dönmüştü Moğol’ların. Taş üstünde taş omuz üstünde baş koymadılar. Beyaz bir gelin gibi süzülen Erciyes puslandı. Meşet ovasının içindeki Sırçalı Kümbet ağladı için için. Hoçak’ın ihanetiyle sarsılır Kayseri. Kayseri kalesini önce onaran bacılar kaleyi korumak için direndiler. Çoluk çocuk hep birlikte. kılıç salladılar, ok attılar. Kale içinde çığlık. Kale içinde açlık .Kale içinde sefalet .Kale içinde veba. Gözü dönmüş Moğallar kılıçtan geçirdi bacıları ve Kayseri kalesini ele geçirdiler. Çığlıklar çığlıklara karıştı. Sağ kalan ve yaralı olan bacıları acımasızca kaleden sürükleyerek dışarıya çıkaran Moğollar gruplar halinde kadınlara tecavüz eder . Tecavüze uğrayan onlarca kadın “ Düşman bebesini doğurmayız” der toplu olarak Sarmısak’lı Irmağına atlayar ve intihar ederler. Kayseri’de Sarmısaklı ırmağı, Kızılırmak Yeşilırmak, Tokat ta şahittir intiharlara. Başlarında akbörkleri onuru seçti bacılar. El ele Kol kola Örnekleriyle gittiler Yarım kaldıı tezgahlarda halılar kilimler. Sustu çekiç sesleri . Dövülmedi demirler. Düğümlendi yıldızlar . Göğüslerinden koparıldı körpe bebeler. Günler ayları kan, tecavüz ve ölümlerle kovaladı. Moğollar tarafından tecavüze uğrayan bazı kadınlar hamile kalmıştı. Fatma Bacı, gebe kalan bacıların Sivas’a götürülüp orada doğumlarının yapılmasını söyledi. Bitgin, yorgun, üzgün, kırgın kadınlar, bacıları tarafından Sivas’a götürüldü. Yine bacılar tarafından tuzlaların gelirleriyle beslendiler. “Doğum yapan kadınlar çocuklarını emzirmek istemiyor” haberi gelir Fatma Bacı’ya. Fatma Bacı öyle bağırır ki sesi Sivas’a uzanır “Memenizdeki süt Anadolu anasının ak sütü helaldir. Emzirin ki Anadolu kısır kalmasın” Ahi Evran’da hapis düşmüştü . Fatma Bacının bir yanı eksildi ve gömdü yalnızlığını içine. Yılmadı direndi direndi. Erler kahpe pusuda kan ile düştüler toprağa. Geceler gündüzlere karıştı.Toz duman içinde alev alevdi Kayseri. Esir düştü Fatma Bacı ve bacılar. Dondu Erciyes dağı, erimedi bir daha tepesindeki kar. Bacıların yunduğu, çamaşırların yıkandığı Sarmısaklı, kanadı kanadı. Sustu çarşıdaki çekiç ve örs sesleri. Tezgahlar ölüm sessizliğine gömüldü. Günler, ayları, aylar yılları kovaladı. 16 yıl sürdü Fatma Bacı ve bacıların Moğolların elindeki esareti. Fatma Bacıyı esaretten kurtaran iki kişi. 2 yıl sonra kocasını hain pusuya düşürüp katleder. Acı üstüne acı yaşar F atma Bacı. Dağlanır yüreği ve Hacı Bektaş-I Veli’nin yanına gider hizmet eder diğer bacılarla. Hacı Bektaş-ı Veli hakka yürüyünce Fatma Bacı. Hacı Bektaş-I Veli’nin mezar taşını da yaptırdıktan sonra yüreğinin acılarıyla 93 yaşında hakka yürüdü . Geride kalan bacılar Orhan Gazi dönemine kadar çalıştılar, üretiler, direndiler.
Fatma Bacı ömrünün sonuna kadar hak yolundan ve Ahi Evran’ın yolundan ayrılmadı.. Bildiklerini, genç kızlarla paylaştı, Anadolu kadınlarının birey ve kendi ayakları üzerinde duran bacılar olmasını sağladı. Onlar ki bu topraklarda hilesiz, hurdasız yaşadılar. Bacıyan-ı Rum Kayseri’den Anadolu’ya açılan pencereydi.
ANADOLU KİMLİĞİNİ BULUYOR BACILARLA
Yaşanmış acılar; ödenen bedeller, kadının sosyal yaşamda ne denli etkin olduğunu gösterir ve üretimleriyle Anadolu’nun yeni bir uygarlığa beşiklik etmesinde etken olur. Güzellik, asalet, akıl, ile birleşen iyi eğitimli oluşları, ata binme, silah kullanma,savaşabilme gibi özeliklerin yanı sıra, yardım severlik ve eşlerine her alanda yardımcı olmaları, her şeyden önce hayat arkadaşlığını yan yana sürdürmeleri, erkeği ile eşit haklara sahip olabilmeleri, Bacıyan-ı Rum kadınlarının en büyük özelliğidir. Türk insanın sıkıntılılarını hafifletmiş, zorluklarını erkekleriyle birlikte omuzlamışlardır. Türk toplumunun ezilmesini, yok olmasını engellemekle kalmamış, gelişip kökleşmesini sağlamışlardır. 13. yüzyılda bugünkü modern kadının temelini atmıştır Anadolu’da Bacıyan-ı Rum kadınları. Kurtuluş savaşında ruhları vücuda gelmiş vatan savunmasında cephede yer almışlardır. Atatürk’ün ankara’ya gelişinde Kayseri,Konya,Sivas,Nevşehir,Krşehir, Hacıbektaş’tan yola çıkmış Atalarını karşılamışlardır.
Yaşanmış acılar; ödenen bedeller, kadının sosyal yaşamda ne denli etkin olduğunu gösterir ve üretimleriyle Anadolu’nun yeni bir uygarlığa beşiklik etmesinde etken olur. Güzellik, asalet, akıl, ile birleşen iyi eğitimli oluşları, ata binme, silah kullanma,savaşabilme gibi özeliklerin yanı sıra, yardım severlik ve eşlerine her alanda yardımcı olmaları, her şeyden önce hayat arkadaşlığını yan yana sürdürmeleri, erkeği ile eşit haklara sahip olabilmeleri, Bacıyan-ı Rum kadınlarının en büyük özelliğidir. Türk insanın sıkıntılılarını hafifletmiş, zorluklarını erkekleriyle birlikte omuzlamışlardır. Türk toplumunun ezilmesini, yok olmasını engellemekle kalmamış, gelişip kökleşmesini sağlamışlardır. 13. yüzyılda bugünkü modern kadının temelini atmıştır Anadolu’da Bacıyan-ı Rum kadınları.
“Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde
bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok
noksanlık eksiklik senin görüşlerinde.”
Hacı Bektaş-I Veli
Süheyla Taşçıer