FİLİSTİN DİLİYLE KÜLTÜRÜYLE BİR HALKTIR DEVLETTİR
Birleşmiş Milletler ‘BM’ ne işe yarar? Emperyalist ülkelerin kurmuş olduğu bir kurumdur. Bu kurum geri kalmış, yarı ve yeni sömürge ülkelere saldıracakları zaman kendilerini yasal statüye kavuşturmak için onay alınan yerdir. Kendi barbarlıklarını kamuflaj ettikleri yerdir. İnsanlık onuruyla bağdaşmayan yerdir.
Bitmeyen sorun Filistin sorunu bitmediği gibi emperyalist ülkelerin desteğinde İsrail’in her fırsatta Filistin halkını bombalaması, insanların öldürülmesi, işkenceye uğramaları, İsrail cezaevlerinde yatan Filistinlilerin olması ile bu utanca göz yuman ülkeler, Ortadoğu ülkeleri ve dünyadaki tüm dinler de her yönüyle bu utanca, suça ortaktır.
Avrupa’da başlayan Yahudi düşmanlığı sonucunda 1897 yılında Birinci Siyonizm Kongresi İsviçre’nin Basel şehrinde toplandı. 1896’da gazeteci Theodor Herzl, ”Der Judenstaat” yani Yahudi Devleti adlı bir kitap yayınlamıştı ve kongrede bu kitaptaki fikirler tartışıldı. Herzl, Viyana’da yaşayan bir Yahudi’ydi. Yahudiler’in kendi devletini kurmasını savunuyordu. Ve özellikle Avrupa’daki Yahudi düşmanlığına karşı bu fikri geliştirmişti.
Kongrenin sonunda Basel proğramı yayınlandı. Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için faaliyetlerinin sürdürülmesi kararı alındı.
1897’den önce, çok az sayıda Yahudi göçmen bu bölgeye gelmeye başlamıştı. 1903’e kadar, bunların sayısı 25 bine ulaştı. Çoğu da Doğu Avrupa’dan gelmişti. Bölgenin yarım milyona yakın Arap sakiniyle birlikte yaşıyorlardı. O zamanlar Filistin, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçasıydı. 1904 ila 1914 arasında 40 bin kişilik bir ikinci göçmen dalgası geldi.
İngiltere’nin desteklediği Arap güçleri Osmanlı hâkimiyetine son verene kadar da bu durum sürdü. İngiltere savaşın sonunda, 1918’de bölgeyi işgal etti.
25 Nisan 1920’de alınan Milletler Cemiyeti kararıyla, İngiltere’ye, bölgenin idaresi için yetki verildi.
1916’da Mısır’daki İngiliz idarecisi Sir Henry McMahon, Osmanlı’nın Arap illerinde Araplara bağımsızlık sözü vermişti.
Bununla beraber galip devletler Fransa ve İngiltere arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, bölgeyi bu ülkeler arasında ikiye bölüyor, Filistin’de ise uluslararası idare kurulması öngörülüyordu.
1917’de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin’de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Bu vaat, Siyonistlerin önderlerinden Lord Rothschild’e gönderilen mektupta yer alıyordu. Bu mektup Balfour Deklarasyonuolarak anılıyor.
1922 yılında İngiltere’nin yapmış olduğu bir nüfus sayımında Filistin’deki 750 binlik nüfusun yüzde 11’ne Yahudilerin ulaştığı gözleniyordu. 15 yıl sonra 300 bin Yahudinin gelmesi planlanıyordu.
1936’da Arapların tepkileri sonucunda grev ve sivil itaatsizliğe dönüştü. Siyonist örgüt ‘Irgun Zvai Leumi’ Filistin ile şimdiki Ürdün’ü ”kurtarmak” amacıyla, Filistinli ve İngilizlere ait hedeflere saldırılar düzenlemekteydi.
1937 Temmuz’unda İngiltere’de, Hindistan’dan sorumlu eski devlet bakanı Lord Peel’in başkanlığındaki bir Kraliyet Komisyonu, bu bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi. Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin’in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı. Bu teklife Filistin ile Araplar karşı çıktı.
Filistin’i 1920’den beri idare eden İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947’de Birleşmiş Milletler’e devretti.
Yahudiler nüfusun üçte birini oluştururken, toprakların yüzde altısını ellerinde bulunduruyorlardı.
Paylaşım planı, Filistin’in yüzde 56,47’sini Yahudi devletine, yüzde 43,53’ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı. Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı.
Yahudi milis güçlerinin Arap köylerinde “temizlik” operasyonları 1948 yılında başlar. Aralık 1948’de saat 16:00’da ilan edildi. Karar, son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiği ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler, 15 Mayıs’ı “El Nakba”diye anarlar, yani “Felaket” günü.
İsrail devletinin kurulmasıyla olaylar durulmadı. İsrail Ortadoğu’da Filistin halkını imha ve yok etmeye çalışırken ABD, Avrupa ülkeleri ile Birleşmiş Milletlerin desteğini alarak, jandarmalığını yaparak konum gereği hiçbir haklılık gerekçesi olmadan Filistin halkına zaman zaman saldırması, kan kusturması haklılık temeli olamaz.
Yaser Arafat döneminde Filistin’in ağır silahları Birleşmiş Milletlere teslim edildi. En büyük hata burada yapıldı. Şimdide İsrail rahatlıkla saldırıyor. Dünya ülkeleri görmemezlikten geliyor.
Burada yatan birçok neden vardır? Emperyalizm zaman zaman Ortadoğu’daki kirli politikasını değiştirirken, İsrail’i silahlı bir güç olarak kullanırken aynı zamanda aklayarak sahip çıkıyor.
Filistin halkı özgürce topraklarında olmalıdır. Dilini, kültürünü özgürce yaşatabilmelidir.
Avrupa’da ırkçı, faşistler, Hitler faşizmi, Yahudilere saldırırlarken, aşağılanırlarken, soykırıma uğrarlarken tarihin sayfasında kara bir leke olarak kaldı. Bizler bu iğrenç tarihi yargılarken Yahudiler elbette imha ve yok edilmek istendi. Bunda hem fikiriz ama İsrail şunu anlamış değildir? Filistin halkına emperyalist ülkelerin desteğiyle yapmış olduğu imha ve yok etme planı bir soykırımdır.
İsrail Devletine sormamız gerekir? Sizin devletinizin Filistin halkına uygulamış olduğu kirli politikanızın Hitler Faşizminden herhangi bir farkı var mıdır?
Şunun altını da çizmek isterim: Burada Yahudi halkını hedef alamayız. İsrail’in kirli politikasını hedef alabiliriz. Yahudi halkından duyarlı olanlar Filistin halkına yapılan iğrenç olayları çeşitli protestolarla kınamaktadırlar ve gündem yaratmaktadırlar. Hem de başlarına gelecek her türlü olayı göz önüne alarak dünyaya seslerini duyurmaktadırlar.
Hitler Faşizmi sadece Yahudi halkına saldırmadı. Alman halkına, Komünistlere, Sosyalistlere, Aydınlara, Liberallere, kendisinden olmayanlara saldırdı. Hitler Faşizmini ‘Alman Faşizmini’ kara bir leke olarak anarken Alman halkını hedef alamayız.
Devletin yapısındaki işleyiş sistemini incelememiz gerekir. Sorun burada yatmaktadır.
Dünyadaki tüm insanlar ezilenlerdir, emekçilerdir, sömürülenlerdir. Sorunlarımız birdir ve ten rengimiz, dilimiz, kültürümüz ne olursa olsun, birlikte bu barbarlık düzenini yıkacağız.
Hüseyin Habip Taşkın
19.07.2014